Peygamberimize (s.a.a) Hakaret

Tarih : 2012-09-18 / Kategori : Genel Haber

Peygamberimize (s.a.a) Hakaret

Bismillahirrahmanirrahim
“Onlar, ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar; oysa kafirler istemese de, Allah kendi nurunu tamamlayacaktır.” Saff, 8  Bu Allah’ın değişmez kuralıdır. Yeri göğü yarattığından beri böyledir, kıyamete kadar da böyle devam edecektir.

Allah’ın iradesinin karşısında tüm iradeler acizdir, Allah’ın iradesine karşı çıkacaklarına, onda olan hikmeti öğrenmeye vakitlerini harcasalar hem dünyanın hem de ahiretin saadetin ulaşırlar. Ama maalesef insanoğlu Allah’ın buyurduğu gibi “çok cahil ve zulüm edendir”
Tarih aynı zamanda insanlar için ibret aynasıdır. Masum imamlarımız buyurmuşlar ki:”İbret alınacak ne de çok şey vardur, ama ibret alacak ne az kimse vardır.” Özellikle Allah’ın son elçisi olan 124 bin peygamberin efendisi Hz. Muhammed Mustafa (s.a.a) hayatı, peygamberliği, hicreti, savaşları her şeyi dersler ve ibretlerle doludur.
Hz. Muhammed (s.a.a) dünyaya yetim olarak gözlerini açtı. Henüz altı yaşındayken annesini de kaybetti. Abd-u Menaf’ın veya Haşimi’lerin yetimi diye anılırdı. Ama Allah tebarek ve Teala onu yüceltmeyi irade etti, çocukluğunda onu koruduğu gibi büyüdüğünde de hep ona yardım etti. Tek başına bir şeye inanmış ve inandığını insanlara bildirmekle görevlenmişti. İlk önce kendisine inanan eşi ve genç bir çocuk olmuştu. Davetini açıkladığında ağır bir eleştiri ve baskıyla karşı karşıya kaldı. Kureyşin ona olan düşmanlığı gün geçtikçe büyüdü. İş o yere vardı ki her kabileden bir kişi olmak kaydıyla kırk eli kılıç tutan savaşçı onu (s.a.a) gizlice öldürmeyi planladı. Ama Allah onların düzenini bozup, elçisini onların kötü niyetinden kurtardı. Sadece kuru canını kurtarabilen o büyük zat (s.a.a) Yesrib’e (Medine) hicret etti. Allah onu destekledi kabilelerin milletlerin yüzünü ona çevirdi, bununla da severek canlarını mallarını onun ve hedefi uğruna feda ettiler.
O zaman dünyaya hâkim olan İran ve Rum imparatorluğu Hicaz yarımadasını hesaba katıp kendi topraklarına katmayı gündeme bile getirmiyorlardı. On yıldan daha kısa olan az bir zamanda her iki imparatorluğa mektup yazarak onları İslam’a davet etti. Bu daveti kabul etmedikleri takdirde, savaş açacağını bildirdi. Bu olay onlar için bir şaka gibiydi, asla inanmadıkları gibi akıllarından bile geçirmezlerdi. İran Kisrası Hüsrev Perviz’e bu mektup gittiğinde, yakınlarına dedi ki; Yemen valimize yazın iki asker göndersin Muhammed’i tutuklayıp bana getirsinler. (İslam’ın maneviyatından ve yüceliğinden gafillerdi bunlar.) Her iki İmparatorluk yeni filizlenen İslam devletini yok etmek için ellerinden geleni yaptılar. Ancak çok geçmeden her ikisi de Muhammed ordusuna teslim olmak zorunda kaldılar.
O dönemde Yahudiler de bu gün olduğu gibi sayıları azdı ama paraları  çoktu, düzen ve hileleri güçlüydü. Allah’ın yakmış olduğu nuru söndürmek için içte ve dışta Muhammed’in (s.a.a) dinini ve ona inanları yok etme çabası içindeydiler. Sağlam kaleler içerisinde kendilerini emniyete almışlardı. Muhammed (s.a.a) ordusu onların hesap etmedikleri yerden onlara saldırıp kalelerini fethetti.
Hz. Muhammed Peygamber’in (s.a.a) vefatını ve ölümünü bekleyen çoktu. Öyle zannediyorlardı  ki; O ölse veya öldürülse namı şanı sönecektir. Ama Allah’ın nurunun sönmeyeceğinden gaflet ediyorlardı. Ezcümle Peygamberin vefatından sonra onun adını yok etmeye çalışan içteki münafıklardan zahiri olarak Müslüman olan Emeviler idi. Başta Muaviye olmak üzere çok çırpındılar, ama fayda etmedi Allah onun adını yükseltmeyi irade etmişti.
Hz. Muhammed’in (s.a.a) vefatından 1423 yıl geçmektedir. Allah onun sevgisini Müslümanların kanına yerleştirmiştir. Zamanın geçmesi onun sevgisinden bir şey azaltmaz, aksine çoğaltır. Çünkü Allah onun hakkında buyurmuştur ki:”(Biz) Senin adını şanını yücelttik.” İnşirah, 4.
Burada bir hikâyeyi de aktarmak istiyorum. Bildiğiniz gibi İbn-i Sina 25 yaşında 25 ilimin zirvesine ulaşmıştı. Tıp vs ilimlerin neredeyse kurucusu oydu. Üstün bir zekâya sahip olması şanı şöhreti her tarafa yayılması, çok başarılı olan öğrencisi Bahmenyar’ı vesvese ediyordu. Sürekli üstadına peygamberlik iddiasında bulunmayı öneriyordu. İbn-i Sina geçiştirmek için diyordu ki bana inanmazlar falan. Bu iş böyle devam ederken bir soğuk karlı kış gecesi, sabah ezanına yakın Bahmenyar’ı uyandırıp susadığını, evlerinin yakınından akan pınardan su getirmesini istemiş. Bahmenyar demiş ki: Sen kendin bu işin üstadısın geceleyin soğuk su bağırsaklara zarar verir, vs bahaneler getirmiş. Sıcak yatağından çıkıp soğuk ve karlı havada su getirme işi çok zor geliyormuş. Bunların tartışması esnasında minareden ezan sesi yükselmiş. Müezzin “Eşhedü enne Muhammeden Rasulullah” nidasıyla gökyüzünü inletince, İbn-i Sina diyor ki peygamber işte böyle olur. Bu soğuk ve karlı havada hiçbir maddi beklenti olmadan sıcak yatağından terkedip minarenin tepesine çıkarak aşkla peygamberinin adını çekiyor. O ne peygamberi görmüş ne de yanında bulunmuştur. Ama sen peygamber diyeceğin kimse için sıcak yatağından çıkamıyorsun.
Hz. Muhammed Peygamber’in (s.a.a) sevgisini ona inanan bir Müslüman’dan almaya imkân yoktur. Tarihten bir örnek daha vereyim: Uhud savaşında Medine’ye acı haberler geldi. Kadın sahabeler ve Peygamber’in (s.a.a) bazı eşleri de hemen savaş bölgesine koştular. Bu kadınlar arasında Cabir b. Abdullah Ensari’nin halası Hama da vardı. Hama’nın kocası, oğlu ve kardeşi şehit düşmesine rağmen Peygamberi aramaya koyuldu. Peygamber’in (s.a.a) hayatta olduğunu sadece bazı yaralar aldığını söylediler, ama Hama buna razı olmadı. Peygamberi görmedikçe rahat etmeyeceğini söyledi ve Resulullah’ı (s.a.a) görmek için ısrar etti. Onu peygamberin yanına getirdiklerinde dedi ki:”Annem babam sana feda olsun senden başkasının musibetine sabretmek kolaydır.” Yani seni kaybetmeğe dayanamazdım, kocam, oğlum ve kardeşim şehit olmuşlar, onların acısana sabrederim. (tüm Müslümanlar böyledir.)
Evet, gerçek iman sahibi Müslüman için anne, baba, evlat, mal devlet ilk sırada yer almaz, Allah’ın habibi Muhammed’in aşkı ilk sırada yer alır.
Dünyada yaşayan 1.5 milyardan fazla insanın böylesine sevdiği bir peygambere hakaretleri için filim yapıp yayınlamaya çalışıyorlar. Öncelikle böyle insanlara acıyorum, hakikati göremedikleri için. Keşke Allah bunların da basiret gözlerini açıp hakikatleri onlara gösterseydi diyorum. Ama yaptıkları zulüm ve fesat onların gören gözlerini kör etmiştir.
Hz. Muhammed Peygamber (s.a.a) insanlara kimsenin getirmediğini getirmiştir. Gökten yere sarkan hidayet ışığını bize getirmiştir. İnsanlar bundan istifade edecekleri yere sırtlarını döndükleri için Müslüman veya gayri Müslüman bunun sıkıntısını yaşıyor.
Kur’an-ı Kerim genelde tüm insanlara Yahudileri şöyle tanıtmıştır:”İsrailoğulları’na kitapta şunu kesin olarak bildirdik ki: İki defa yeryüzünde fesat çıkaracaksınız ve aşırı bir üstünlük ve tasallut kuracaksınız.”İsra, 4.
Özelde ise Müslümanlara Yahudileri şöyle tanıtır:”Kuşkusuz, insanlar içerisinde iman edenlerin en çetin düşmanı olarak Yahudileri ve (Allah’a) ortak koşanları bulursun. Maide, 82.
Buna göre Yahudi ve Siyonistler olduğu müddet içerisinde Müslüman ve gayri Müslümanlara rahatlık yoktur. Ramazan ayının son Cuma’sı olan Kudüs günü  makalemde de buna yer vermiştim. Siyonistlerin oyunlarını bilmek veya tahmin etmek artık eskisi kadar zor değildir. Çünkü bunlar şer olan varlıklarını sürdürmek için bu işlere başvuracaklardır. Şimdiye kadar Müslüman ülkelerini bir birinin canına düşürerek dünya gündemini doldurup kendi işgal, cinayet, gasp ve zulümlerini unutturuyorlardı. Ama Arap baharı İslami uyanıştan sonra bu iş onlara yetmedi, İslam alemiyle, Hıristiyan alemini birbirine düşürme projesi geliştirdi. Bunu biz çok önceden tahmin ediyorduk. ABD ve batıyı yönetenleri paraya boğarak istediklerini yaptırıyorlar. Batı yöneticileri şimdilik halklarını uyuşturucu, içki, gece hayatı gibi dünya lezzetlerine daldırarak uyutuyorlar. Ama çok uzun sürmez işin içerisinden Müslümanlardan daha çok kendilerinin zararlı çıkacağını göreceklerdir.
İşte Siyonistler halkın dikkatini başka yerlere çekmek ve İslam âlemiyle Hıristiyan dünyasını karşı karşıya getirmek için Peygamberimize hakaret içeren filimi Sam Bussel’e yaptırdılar ve yayınlattılar. Bu işten zararlı çıkan yine ABD halkı ve devleti oldu ve olacaktır. Müslümanlar buna bir gün dahi müsaade etmediler, etmezler de. Hem de hiç akıllarından tepki vermelerini geçirmedikleri ülkelerin halkından bunu gördüler.
Aferin bu duyarlı  Müslümanlara Peygamberin (s.a.a) kendi zamanından beri Yahudilere bu fırsatı tanımadılar. Şimdi ABD yöneticileri çıkıp bu filimle ABD devletinin hiçbir bağlantısı olmadığını iddia ediyorlar. Uyutup aldanan insanları Müslümanları görmesem bunların bu sözüne gülerdim. Ama baktım ki böyle bir açıklamayı dört gözle bekleyenler varmış. Yayınını kesip Clenten’in sözlerini canlı yayınlayan devlet ve özel kanallar ustaca herhangi bir açıklamada bulunmadan bu sözlerden sonra olayı düzeltmeye çalıştılar. Bunların ya kendileri hukuk diye bir şeyi bilmiyorlar yahut başkalarının bilmediğini zannediyorlar. Biz beklerdik ki ABD yetkilileri akıllı davranıp önce bu filimin yapımcısını, yayınlayanları tutuklayıp yargıladıktan sonra açıklamada bulunsunlar. Böyle yapamazlar çünkü kendileri bu işe ortaktırlar. Kendi iddialarına göre bu iş bir suç teşkil etmiştir. Suçlu yakalanır ve cezalandırılır, bunu yapmadığınız takdirde o suçun ortağısınızdır.
Doğrusu böyle düzene ABD yetkililerinin başvurması beni hayrete düşürüp üzmüyor. Bizim ülkemizin yetkili ağızlarının onların düzeltmesine aldanmaları  ve Müslüman halkın tepki göstermemesi beni üzüyor.
Özellikle de Fethullah hoca efendi! Ben o adamı tanıdım tanıyalı gerek Türkiye’de gerek dünyanın başka yerlerinde İslam’a, tesettüre, Müslümanlara yapılan hiçbir hakarete zulme karşı dudağını kıpırdatmamıştır. Sadece iki yerde ağzını açıp konuşma zahmetinde bulunmuştur. Birincisi Mavi Marmara gemisinin gasıp İsrail askerleri tarafından basılıp onlarca masum insanın katledilmesinde ki; bu konuda da İsrail’i haklı çıkaran şöyle bir açıklama yapmıştı: “İnsan hakları derneği diye bir şey tanımıyorum, orada otoriteye karşı gelinmiştir.” (Yani öldürülenler ölümü, yaralananlar yaralanmayı, yöneticiler de aşağılanmayı hak etmişlerdir.)
İkincisi Sam Bussel’in, Peygamberimize (s.a.a) hakaret içeren filminin yayınlamasında. Burada da telef olan ABD diplomatlarının matemini tutmakta, Müslümanları haksız çıkarmaktadır. Müslümanların içinde ABD ve Siyonistlere karşı oluşan nefreti azaltmak için ortamı bulmak için konuşmuştur.
Bu adam çıkıp apaçık bir şekilde dininin Siyonist olduğunu söylese, daha iyi olmaz mı? Zira Peygamberimiz buyurdu ki ben sizin için müminden korkmam onun imanı kötü iş yapmasını engeller. Kâfirden de korkmam onun küfrü sebebiyle Allah onun şerrinden korur. Ümmetim için münafıktan korkarım, zahirde kendisini mümin gösterip içindeki fasıklığı gizler.
Böylelerine uyan onu haklı çıkaran kimseler daha tuhaf bir şey bu adamlar ya akıllarını  kiraya vermişlerdir ya da büyülenmişlerdir. Tüm ümmet bu konuda icma ederken, Müslümanların safından ayrılanın durumunu kendileri düşünsünler. Biz Şiaları İslam’dan Kur’an’dan ve Peygamber’in sünnetinden uzak göstermeye çalışıyorlar kimin uzak kimin yakın olduğuna adaletli dürüst insanlar karar versinler.
Siyonistler ve onların hamileri neden böyle alçıklığa başvuruyorlar, bunu da değerlendirmek istiyorum. Atalarımızın dilinde ve sözünde şöyle bir deyim vardır. Derler ki: “Köpek korktuğu yöne havlar”. Batılıların ve Siyonistlerin her gün yücelen ve dünyayı saran İslam’dan korkuları vardır. Ne savaşla, ne terör eylemleriyle, ne milletleri bölmeleriyle, ne parasal, ne askeri, ne siyasi ne akla gelebilecek hiçbir güçle İslam’ın önüne geçip engelleyemedikleri için bu yollara başvurmaktadırlar. Ama başvurdukları bu yol asla onlara yarar sağlamayacaktır. Allah’ın mucizesini bir an önce görüp ona teslim olup insanlık kurallarına dönmeden başka çareleri yoktur. Bu işlere harcadıkları maddi ve manevi imkânları barış, güven ve refaha harcasaydılar, hem kendileri mutlu olurdu hem de diğer insanlar.
Ama bunu bilmeleri gerekir, vücuda giren bir hastalığın iyileşme ümidi varsa tedavi edilir. Eğer ümit yoksa artık o aza kesilip atılmalıdır ki vücudun başka yerlerine sirayet etmesin, yoksa her yeri kanser sarar o zaman ondan kurtuluş zor olur. Vakit varken dünya milletleri Siyonist kanserini kesip atmadıkça bu şekilde dünyanın her yerine yayılma korkusu vardır.
Allah İslam’ı yüceltsin. Allah Müslümanları ve onların sözlerini yüceltsin. Allah kâfirlerin, münafıkların sözünü ve özünü alçaltsın.
Arslan BAŞARAN

Facebook Beğenenler

Yorum yapılmadı!

Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.