TÜRK DÜNYASININ BİRLİĞİ; TÜRK MİLLETİ VE İNSANLIĞIN GELECEĞİDİR.

Türk Dünyası çok geniş bir fiziki ve kültürel dünyayı içermektedir. Bu dünyanın büyük bir parçası uzun bir süre Sovyet Sosyalist sisteminin etki ve çekim alanı içerisinde kalmıştır. Bu sistemin çöküşüyle birlikte Türk dünyası da kendine yeni bir yol aralama imkânını yakalamıştır.

Atalarımız bize ortak bir tarih bıraktı. Kazak, Kırgız, Özbek, Uygur, Türkmen, Azerbaycanlı, Türkiyeli, Tatar, Saka, Teleut, Şor, Hakas, Altay, Başkurt, Çuvaş, Karaçay, Malkar, Kumuk, Nogay ve daha niceleri, tarihi köklerine yöneldikleri zaman aynı noktada buluşuyorlar.

Dede Korkut, Korkut Ata aynı ata değil mi? Orhun abidelerini, onun Hanı Bilge Kağan’ı hepimiz kendi tarihimizde buluyoruz. Ali Şir Nevai ve hocası Nizami, Babür Şah, Hoca Ahmet Yesevi, Yusuf Has Hacib, Kaşgarlı Mahmut, hepimizin sahip çıktığı değerler, şairler. Kutadgubilig, Divan-ı Lügat’it Türk hepimizin ortak eserimiz. Şecere-i Türki’yi yazan Ebulgazi Bahadır Han’ı hangimiz kendi şeceremizin kâşifi hissetmez? Altın elbiseli adam hangimizin göğsünü kabartmadı? Oğuz Kağan’ı, Kıpçak Han’ı hangimiz atamız bilmedik?

Bu ortaklıklar bizi ortak bir tarihte buluşturduğu gibi ortak bir geleceği kurgulamaya da götürmektedir. Bu ortak tarihten ve ortak gelecek kurgusundan bizi, babalarımızı asırlarca uzak tutmaya çalıştılar. Şimdi de önümüze çıkan fırsatı değerlendirmemize izin vermek istemeyen düşmanlar ve onların hizmetinde mankurtlar var. Olsun, biz Nayman anayız. Hangi ana oğlunu sevmekten vazgeçer? Kendini oklayıp öldürse bile! Ana oğuldan vazgeçmez…

Gençlerin sahip olmaları gereken bazı özellikler vardır. Bu özelliklerin neler olduğu konusunda herkes farklı tercihlere ve sıralamalara sahiptir. “Türk gençlerinin sahip olması gereken özellikler” derken, kendini büyük Türk ağacının dalları, büyük Turan elinin mensubu sayanlardır. Böyle oldukları halde bunu bilmeyen yiğitlerimize, kızlarımıza sesleniyorum. Bilenler bilmeyenlere sabırla, bıkmadan usanmadan anlatsınlar:

Bu büyük ağacın dalları olduğumuzu bilerek yaşamanın bize faydası açık değil mi: gelecekte var olmamız güç olmaktan, güç olmamız da birlik olmamızdan geçer. Ne kadar küçük parçalara ayrılırsak, yutulmamız ve yönetilmemiz o kadar kolay olur, ne kadar büyük olursak dünyada var olmamız, varlığı geleceğe taşımamız o kadar mümkün olur.

İnsanlığa Faydası: Güçlü bir Türk Dünyası birlikteliği dünyada söz sahibi olmamızı sağlar. Bizim söz sahibi olmamız ise nimetlerle külfetlerin küresel paylaşımındaki dengesizliği sorgulanır hale getirir. Dünyada önü kesilmeyen terör örgütlerini sivrisinek gibi mücadele yerine bataklığı kurutmak gerekir. O bataklık ta bu nimetlerle külfetlerin paylaşımındaki dengesizliktir. İşte bu bataklığı kurutup, Küresel Adaleti tesis edecek güç biziz. Bizim kültür genlerimizde kendisi dışındakilerin refahını gözetmek var. Başka kültürlerde bu ne yazık ki yok; tarih bizim şahidimiz. Onun için biz bir olup, güç olmalıyız.

Kaşgarlı, Abbasî halifesi Mutektedî Biemrillah'ın oğlu Ebu'l-Kasım Abdullah'a sunduğu eşsiz kitabının önsözünde "Allah'ın, devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türklerin ülkesi üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş olduğunu gördüm." demenin ötesinde içinde de şunları yazıyor:

"Türk Tanrı'nın selamı üzerine olsun Nuh peygamberin oğlunun adıdır. Nitekim 'İnsanın üzerinden (henüz kendisinin anılan bir şey olmadığı) uzun bir süre geçmedi mi?' ayetinde Âdem peygamberin adı nasıl 'insan' sözüyle anılıyorsa Allah Nuh'un oğlu Türk'ün çocuklarına seslenirken bu adı kullanır.

 Ayetteki 'insan' sözü genel bir ad olarak yalnız bir kişi için kullanılmıştır. 'Biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağılarının aşağısına çevirdik. Yalnız inanıp iyi işler yapanlar hariç' ayetinde geçen 'insan' sözü çokluğu, topluluğu bildirir. 

Türk sözü, Nuh'un oğlunun adı olduğunda bir kişiyi ifade eder. Oğullarının adı olduğunda da 'beşer' sözü gibi çokluğu ve topluluğu anlatır. Bu sözün tekliği ve çokluğu da kullanılır. Nitekim Rum da İshak peygamberin oğlu Esav oğlu Rum'un adıdır. Onun çocukları da bu adla anılmıştır.topluluğu anlatır. Bu sözün tekliği ve çokluğu da kullanılır. Nitekim Rum da İshak peygamberin oğlu Esav oğlu Rum'un adıdır. Onun çocukları da bu adla anılmıştır.

Türk Milleti; 12 milyon kilometre karelik bir imparatorluk kurmuş, Müslümanlığı dört kıtaya yaymış ve İslam’ın bayraktarlığını yapmış, hadislere ve kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim’e konu olmuş bir millettir. 1453 Yılında İstanbul’u Fatih Sultan Mehmet fethetmiş ve Hz. Peygamberimizin övgüsüne mazhar olmuştu. 
Türkler, birçok insanlık meziyetlerini varlıklarında toplamış bir millettir. Kahramanlık, savaşçılık, teşkilatçılık gibi, dünyanın başka hiçbir milletinde bir bütün halinde görülmeyen üstün vasıflarımız yanında; güzel sanatların çeşitli dallarında ulaştığımız seviye de, bunun inkârı mümkün olmayan delilleridir.

Dünyanın en büyük kahramanları, Türk soyunun oğulları arasından çıkmıştır. Dünyanın en büyük zaferleri, Türk ordusunun eserleridir. Dünyanın, her bakımdan en büyük devletlerinin ve imparatorluklarının sahibi de Türklerdir.

Güzel sanatların en üst basamaklarında oturmakta olan insanlar arasında Türkler az değildir. Mimarlıkta Sinan; Şiirde Yunus Emre, Nevdi ve Fuzuli; Musikide Itri ve

Dede Efendi, bir millete tek başlarına şereflerin en büyüğünü sağlayacak çapta sanatçılardır.

Cihan tarihinin akışı içinde, dünyanın en büyük, en muhteşem ve en uzun ömürlü devlet ve imparatorluklarına sahip oluşumuz, bu büyük meziyetlerimizin tabii sonucudur.

Bir Millet düşünüz ki, O millet; İslam dininin yüce gayelerine kanıyla, canıyla Karahanlı Türkleri, Gazneli Türkleri, Akkoyunlular, Karakoyunlular, Safeviler, Timurlular, Selçuklu Türkleri ve Osmanlı Türkleri olarak tam on asır hizmet etmiş, bir an bile olsun istikametten ayrılmamış. İslâm'ın yüceliğini ve Kur'an-ı Kerim'in üstünlüğünü savunmak anlamına gelen “İlay-ı Kelimetullah sancağını” hür ufuklarda dalgalandırmış ve uğurda verdiği şehitlerin kanı nehirler gibi akmış ve kemikleri dağlar gibi yığılıp kalmışsa, o milleti, dil, din ve ırk farkı gözetmeden herkesin sevmesi,  ona yan bakmaması, ona saygı göstermesi de gereklidir.

Elim Kerbela olayının vuku bulduğu 680 yılında, yeni yurtlar arama (Kızılelma) derdiyle Türkistan sahasından çıkarak Arap Yarımadasına inen ve İslam’la yeni yeni tanışan Türk Akıncıları, Arapların savaşacağı haberini alırlar ve muhkem bir mevkiden hadiseyi takip ederler.

 Binlerce kişilik ordusuyla Yezid, 70 kişilik Hz.Hüseyin ve kandaşlarını çepeçevre sarmıştır. Türk Atlıları anlarlar ki; güçlüyle-zayıf, çoklukla-azlık, zalimle-mazlum karşı karşıyadır. Bir tarafta koskoca Emevi Ordusu diğer tarafta Peygamber torunu ve musayipleri, yol arkadaşları… Taraf olma gereği hissedeler ve saflarını belirlerler. Ne asabiyete ne mensubiyete bakarlar taraf olurken. Güç dengesine bakarlar ve Türk Olmanın gereğidir deyip, mazlumdan yana saf tutarlar.

Takvimler Muharrem ayının 9’unu gösterirken yedi Türk Akıncısı bu bela meydanından Hz.Hüseyin’i almak üzere binerler atlarına. Hz.Hüseyin susuzluktan tükenmek üzeredir Türk Yiğitlerini karşısında gördüğünde. “Sizi Azerbaycan’a götürelim” teklifini tereddütsüz reddeder. Çünkü bu yola dönmemek üzere çıkmıştır ve şahadeti kovalayacaktır. Ancak gelen yiğitlerden bir isteği olur Peygamber Torununun. “Oğlum Zeynel Abidin” der “çok hasta, alın götürün Onu buradan, size emanettir.”

Yedi Türk akıncısı yanlarına Zeynel Abidin’i de alarak yıldırım gibi yol alırlar Emevi Ordusunun barikatını yararak. Hz.Peygamberin sevgili torunu, Allah’ın Aslan’ı Âlimler Şahı Hz.Ali’nin oğlu Hz.Hüseyin ellerini Arş-ı A'la’ya kaldırır ve “Yarabbi bu yedi yiğide, yedi devlet nasip eyle…”

Zaten bu olaydan sonraki gün Hz.Hüseyin ve yol arkadaşları şehit edilerek Rahmet-i Rahman’a kavuşmuşlardır.

Bu yiğitler, Türkistan sahasında gözleri gibi baktıkları Zeynel Abidin’i, kargaşa ortamının durulduğundan emin oldukları ve emanete halel gelmeyeceğini anladıklarında Mekke’ye geri götürmüşlerdir.

Mustafa Kemal ATATÜRK: “Türk milleti, tarihinle övün; çünkü senin ataların uygarlıklar kuran, devletler, imparatorluklar yaratan bir varlıktır. Sen, Anadolu denilen bu yurda sonradan gelme değil, ilk yerleşip uygarlık kuranların çocuklarısın. Fakat geleceğine güvenebilmek için, bugün çalışman gerekir; çünkü yalnız tarih övüncü bir meziyet sayılmaz.
Tanrı Türk’ü Korusun

 

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.