28 SEFER, RASULULLAH'IN S.A.V VEFATI VE TORUNU HZ. HASAN'IN A.S ŞEHADETİ

Tarih : 2010-02-12 / Kategori : Genel Haber

  BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM 
  Bizler ehl-i sünnetle beraber yaşayan bir toplumuz, her zaman kendilerini İslam’ın sahibi bilen, Allah Resulünü daha fazla seven, bizleri ise Rasulullah’tan s.a.v daha fazla Ehl-i beytini sevmekle suçlarlar.

Hâlbuki biz Ehl-i Beyt-i Allah Resulünden ötürü severiz. O hazret sipariş ettiği için onlara tabiyiz. Ehl-i Beyt ise O hazrete olan yakınlığıyla değer kazanmıştır, en avam şia bile bunun farkındadır. Ama Ehl-i sünnet kardeşlerime soruyorum, O hazretin vefatından tam 1421 yıl geçiyor. Canımızdan çok sevdiğimiz O hazretin vefat gününü biliyor musunuz? Veya O hazretin vefat gününde hangi İslam ülkesi tatil edip yas ilan ediyor ve adına ağıtlar yakıyor. Bu gün yeryüzünde bu işi yapan yine şialar ve şia ülkesidir. Sanki canların sevgilisi O hazretin vefatı da aynen torunlarının şahadeti gibi gizlenip tarih sayfalarından silinmeye çalışılmıştır. Tarihte adını silmeye yemin edenler vardı. Hem de O’nun yerine halifelik yapan Emevilerin ilk halifesi Muaviye, bunun için çok uğraştı ama başaramadı. Elbette Allah’ın yaktığı ışığı kimse söndüremez. Nasıl ki Muaiveye’nin oğlu Yezid’e O hazretin torunu Zeyneb-i Kubra buyurdular. Allah Zeyneb’in sözünü doğruladı Yezid’i yalanladı bu gün yeryüzünde 1,5 milyar insan Yezid’e lanet ediyor, Zeyneb-i Kubra’yı saygıyla anıyor. Zeyneb’in mezarı âşıkların tavaf yeri olmuş. Yezid’in sarayı harabe olmuş.
     28 Cuma günü Sahabelerin aklına bile getiremedikleri şeyler başlarına geldi. Allah Resulü hasta yatakta başı kardeşi ve vasisi olan amcası oğlu Müminlerin emiri Hasan ve Hüseyin’in babası Zehra’yı Betül’ün kocası Ali’yi Mürteza’nın dizleri üzerinde, sahabelerden bazıları da orada hazır bulunmakta, bazıları ise ziyaret edip çıkmaktadır. Her lider gibi canımızın feda olduğu O hazretin tüm derdi ümmetidir. Hem kendisinden sonra insanları aydınlığa götürecek getirdiği dini hem de ümmetini düşünmektedir. Kendilerine çok kıymet verdiği sahabelerine buyurduğu sözün tam metnini Ehl-i sünnet kardeşlerin Kur’an’dan sonra en muteber bildiği kitabın sahibi BUHARİ’den dinleyelim: Raviler kanalıyla İbn-i Abbas r.a diyor ki: Rasulullah s.a.v hastayken aralarında Ömer bin HATTAB’ın da olduğu bir grup erkek evdeydik. Rasulullah s.a..v buyurdular: Bana kağıt kalem getirin benden sonra sapmayacağınız vasiyeti yazayım. Ömer kalkıp şöyle dedi: Gerçekten Nebi’yi hastalık şaşırtmış, aranızda Allah’ın kitabı vardır, bize Allah’ın kitabı yeter. Bu sözün üzerine ev halkı tartışmaya başladı bazıları hadi kâğıt kalem getirin kendisinden sonra asla sapmayacağınız vasiyeti yazsın. Bazıları da Ömer’in sözünü desteklediler. Rasulullah’ın yanında tartışma sesleri yükselince, yanımdan savrulun diye buyurdu. Ubeydullah diyor ki: İbn-i Abbas sürekli diyordu ki bundan daha büyük rezalet olmaz. Rasulullah’ın s.a.v yazacağı vasiyete tatışmalarıyla mani oldular.(Sahih-i Buhari c.7 s.225 Bab-357 Kitab-ül Mezra vet-Tıb Dar-ul Kalem Beyrut/LÜBNAN Basımı)
     Ehl-i sünnet âlimlerinin o canları yakan acını unutturmaya çalışmalarının sebebi Buhari’nin nakletmiş olduğu şu hadis olsa gerek. Eğer Allah Resulünün s.a.v vefatı gündeme gelecek olsa, yanı sıra başka şeyler de gündeme gelecektir. Ezcümle Peygamberin vasiyeti yok muydu? Vardıysa ne oldu? Nasıl olurda Müslümanları vasiyet yazmaya teşvik eden hatta kendisinden sonra karışıklık olacaksa vasiyet yazmanın farz olduğuna emir veren Allah Resulü, şimdi kendisi vasiyet yapmayarak kendisinden sonra ümmetin bölünmesine mi sebebiyet veriyor? Vasiyet yazmasına neden mani oldular? Allah’ın kitabı bize yetecek olsaydı Rasulullah’ın söz, fiil ve takririnin Müslümanlara hüccet olmasının anlamı nedir? O heva ve heves yüzünden konuşmaz, ancak bizim kendisine vahyettiğimizi söyler. Buna göre Rasulullah’ın sayıklaması ve hastalık nedeniyle şaşırma ne demektir? Bu sözler ayetlerle çelişmiyor mu? Biz Allah’ın ayetlerini mi kabul etmeliyiz. Yoksa birilerinin sözünü mü? Akıl sahipleri düşünüp cevap versinler.
 Yine Allah Resulünün s.a.v vefat meselesi gündeme geldiğinde birçok soru ve mesele gündeme geleceğinden mi korkuluyor da duyarsız kalınıyor.
 Mesela kalbi temiz ve Rasulullah’ı s.a.v seven her Müslüman’ın aklına gelecek sorular şunlardır. Allah’ın en sevgili kulu ve peygamberi vefat ettiğinde onun cenazesini kim yıkadı? Kim kefenledi? Namazını kim kıldırdı? Cenaze törenine kimler katıldı? Acaba bu kadar övdüğümüz, hatta yer, yer Allah’ın elçisinden bile ön plana çıkarılan sahabeler ne yaptılar?
     Eğer Peygamber efendimiz için matem tutulursa, vefat yıl dönümü gündeme gelirse, gerçekten bu soruların altından kalkılmaz. Ama gündeme gelmezse bu konuda yazılmaz konuşulmaz ve yazılmazsa, tek tek soranlara genel cevap olarak elbette ki sahabe bu acıyı tattı, namaz kıldı ve mateme boğuldular diye geçiştirecekler. Ama gündeme gelse kaynağıyla kesin bilgiler istenecektir.
    O zaman uhdesinden gelinmez.
 Ama değerli okuyuculara çok kısa bilgi vereyim. Allah Rasulü s.a.v vefat ettikten sonra vasiyet etmesine engel olanlar ortamı bulana kadar halkın vefata inanmasına engel oldular. Daha sonra Beni Saide Sakifesinde toplanarak daha cenaze yerdeyken halife seçimi derdine düştüler. (sonraki yazılarımda bu konu hakkında geniş bilgi vereceğim). Herkesin bildiği gibi bir Müslüman vefat ettiği zaman onu hemen yıkayıp, kefenleyip, ona namaz kılıp defnetmek duyan bilen her Müslüman’a farzdır. Bu durum Peygamber’de daha fazla önem arz etmektedir. Peygamberin o özel saygınlığını korumak için hazır bulunan her Müslüman’a bu işler farz idi. Ali a.s, İbn-i Abbas ve birkaç sahabe hemen bu farz olan işlere koyuldular, hilafet seçme meselesi Ali’ye de geldi ama şöyle buyurdu: Hiçbir ümmete yakışmaz Peygamberlerinin cenazesi yerdeyken kendilerine halife seçsinler. Böylece vazifesine koyuldu, zaten Ali’den a.s başkası Allah Resulü’nün mübarek bedenine bakamazdı. İbn-i Abbas gözlerini bağlamış halde su döküyor Ali’de a.s gusül veriyordu. Böylece ashaptan bazılarıyla Mübarek bedene namaz kıldılar. Halife seçenler geldiğinde namaz kılınmış mübarek beden defnolmuştu! Kabirden çıkarmak istediler ama Ali a.s mani oldu. Aslında bu cümlelerin her birisinin o kadar geniş açıklaması vardır ki inşallah sonraki yazılarımda yavaş, yavaş açıklamaya çalışacağım.
 Allah Resulü ve elçisinin vasiyetine mani olunurken, O hazretin gerçek vasisi, ilim şehrinin kapısı, müminlerin amiri, takvalıların mevlası ve ümmetin iki manevi babasından biri olan Ali a.s Allah Resulü’nün s.a.v son tavsiyeni istedi ve ümmeti kıyamete kadar hidayet nuruyla aydınlattı.
 Ali a.s mübarek başını dizleri üzerinde olan mahbunun firakının acısını yaşamasına rağmen, fırsatı değerlendirdi. Ve şöyle sordu: Ya Raselellah s.a.v en güzel sünnetini bize tavsiye etsen: Hazret son saniyelerinde şöyle buyurdu: “Akıl dinimin esasıdır, ilim onun (dinin) silahıdır, sabır onun gömleğidir, sevgi (muhabbet) sermayemdir, kalbimin meyvesi Allah’ı anmadır (zikir), namaz gözümün nurudur, üzüntüm ve dedim ümmetimdir.” Bu cümleleri buyurdular ve aziz canını can sahibine teslim ettiler ve kıyamete kadar ümmeti yasa boğdular. Özellikle biricik kızı Fatıma Zehra s.a tarihte kimsenin başına gelmeyen acı ve musibet başına geldi, babasının mateminde şöyle ağıtlar yaktı: Bana gelen musibet güneşin başına gelse vallah gündüzlerde gece olur. Allah bizleri bu acı musibet gününde musibetli olmaya muvaffak etsin ve bu acının sevabının karşılığını en güzel şekilde amel defterimize yazsın. İnşallah  Bu acı günlerde birkaç kelimeyle de olsa uzaktan Allah Resulü’nü en muteber ziyareti oku ve şöyle de: “Selam olsun sana ey Allah’ın resulü; Allah’ın rahmet ve bereketleri senin üzerine olsun. Selam olsun sana ey Muhammed b.Abdullah; selam olsun sana ey Allah’ın seçtiklerinin en üstünü; selam olsun sana ey Allah’ın habibi; selam olsun sana ey Allah’ın seçtiği; selam olsun sana ey Allah’ın emini; şahadet ederim ki sen Allah’ın Resulüsün; şahadet ederim ki sen Abdullah oğlu Muhammed’sin; şahadet ederim ki sen gerçekten ümmetine nasihatte bulundun, rabbi’nin yolunda cihat ettin ve yakin (ölüm) gelip seni buluncaya kadar O’na ibadet ettin; o halde Allah, ümmetinden dolayı bir peygamberini mükafatlandırdığı en üstün mükafatla seni mükafatlandırsın ey Allah’ın elçisi. Allah’ım! Muhammed ve Ehl-i Beyt’ine rahmet eyle; İbrahim ve İbrahim oğullarına ettiğin rahmetin en üstünüyle; gerçekten Sen övgüye layık ve yücesin.”
    28 Sefer aynı zaman Allah habibinin, son elçisinin kalbinin meyvesi olan ilk torunu, Kur’an’da Rasulullah’ın çocuğu olarak anılan Ali ve Fatıma’dan a.s olma Hasan Müçteba’nın a.s vefasız karısı Hinde tarafından zehirlenerek şehit edildiği gündür. Onun için eskiden beri halkımızın dilinde denilir ki Sefer ayı Muharrem ayından daha ağırdır. Yani daha ağır musibetler içermektedir. Ben bu makalede İmam Hasan a.s hakkında geniş bilgi veremeyeceğim için değerli okurlardan özür diliyorum. Dedeleri Efendimizin diliyle “Hasan ve Hüseyin cennet gençlerinin efendileridir.” Bu hadise göre her ikisinin düşmanı cehennemliktirler, Allah her iki İmam’ın katillerinin ve düşmanlarının azabını artırsın. Ali’nin a.s şahadetinden sonra Muaviye ile barış yapma zorunda bırakılan imam Müslümanların kanı akmasın diye bu acı anlaşmayı yapma zorunda kaldı. Anlaşmaya göre Muaviye’den sonra O hazret halife olacaktı, ama şeytanlık ve hilesiyle tanınan Muaviye oğlu Yezid’e ortam hazırlamak için önünde mani olan İmam Hasan’ı kaldırdı. İmamın vefasız eşi olan hinde vasıtasıyla İmam’ı şehit etti. İmam kardeşi İmam Hüseyin’e vasiyetini etti ve maalesef Ümmül Müminin Ayşe’nin fitne çıkarıp engel olmasıyla Ceddinin yanına değil de Baki mezarlığına defnedildi. Zamanın halifesi olan Hişam b. Mervan’ın emriyle mübarek cenazesi oklandı ve kendi vasiyeti üzerine Haşimiler Müslümanlar arasında karışıklık çıkmasın diye karşılık vermeden çok büyük bir acı içerisinde defnettiler. Allah bize bu aziz İmamın musibetinde mükafat versin ve O hazretin ziyaretçilerinden kılsın. İnşaallah
        Şeyh Arslan BAŞARAN

Facebook Beğenenler

Yorum yapılmadı!

Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.

Kerbela

Kerbela Sayfası