Ehlibeyt Ve Ümmet

Tarih : 2010-12-24 / Kategori : Genel Haber

   Bismillahirrahmanirrahim
     “ Kuşkusuz Allah, yalnızca siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.”
     Bu konuya girmeden önce mukaddime olarak bazı meseleleri açıklamak durumundayım.
  

1. Allah tebarek ve teala insanı layık olduğu kemale ermesi için yaratmıştır. İnsanların kemalinin yolu da ancak, mutlak kemal olan, Allah’ın öğretisi ve Allah’a yaklaşmakla olur. Allah’ın öğretisi, insanların kendi nefsinden olan peygamber ve elçileri vasıtasıyla gerçekleşir.
      Kulun Allah nezdinde değeri Allah’a olan teslimiyeti iledir, eğer bir kimse kendi istek ve keyfine göre ibadet edecek olursa, bu ibadette teslimiyet yoktur, burada kendisine itaat etmiştir Allah’a değil, kendi iş geleni ön plana çıkarmıştır. Buna göre insanı kemale erdirecek tek şey Allah’ın emirlerine tam teslimiyetle teslim olmak ve gerekeni (farz-müstehapları  yapmak, haram ve mekruhtan sakınmak) hakkıyla yapmakla olur. Allah’ı razı eden kulluk yolunu sadece (bizzat) ancak Allah biliyordur. Allah’ın öğretisi, kesin bilgi ile bilinmelidir ki, bu Allah’ın emridir, bu Allah’ın yasağıdır denilebilsin.
   2. Allah’ın emir ve yasakları, kanun ve şeriatını kim bilebilir? Doğal olarak Allah’a en yakın olan liyakati olan kimseyi yine her kesten daha iyi Allah c.c bildiği için, bu iş için peygamberler seçip onların vasıtasıyla şeriatını insanlara bildirir. Biz Müslümanlara Allah’ın emir ve yasaklarını, inanç ve eylemlerini, ceza ve yargı usullerini, miras vs hükümlerini bildiren kitap Kur’an-ı Kerim’i göndermiştir. İnsan-Allah, insan-insan, insan- doğa vs. ilişkilerin tümünü cüz’iyyatıyla Kur’an’da açıklayamayacağına göre ve Kur’an’ın muhkem-müteşabihini, nasıh-mensuhunu, umum-hususunu, mutlak-mukayyedini ve diğer şeyleri açıklamak Resul-i Ekremin uhdesine bırakılmıştır.
      Resul-i Ekrem (s.a.a), detayları tedrici olarak kendi zamanında ihtiyaç duyulan hükümleri beyan edip icra olması gerekenleri de icra etti. Ama açıklanıp beyan edilmeyen, daha fazla detaya ihtiyacı olan, hatta Resul-i Ekrem’in (s.a.a) uygulamalarının ve sünnetinin bile yorum ve açıklamaya ihtiyaç olduğunda şüphe yoktur. Bunun delili ise Peygamber efendimizden sonra, Kelam, Tefsir, Fıkıh, Tarih, Sire, Usul-i Din ve sayamayacağımız çok şeyde ihtilaf etmeleridir.
      Ayrıca Resul-i Ekrem’in (s.a.a) vefat etmesiyle İslam dünyasında çok ciddi manada birçok boşluk oluştu. Bu boşluk şunlardır:
      1-Resul-i Ekrem Kur’an-ı  tefsir eder, maksatlarını ve sırlarını beyan ederdi.
      2-Yeni çıkan hüküm ve mevzuları açıklardı.
      3-Şüpheleri cevaplar, Hıristiyan ve Yahudiler tarafından insanları ciddi şüphelere sürükleyecek soruları yanıtlardı.
      4-Dini, tahrif ve desiseden korur, usul ve fru’uda insanların sapmalarını engellerdi.
     Bu boşluklar hakkında birkaç ihtimal vardır:
1- Şeriat ve şeriat sahibi bu konuya asla teveccüh etmemiş, böyle bir ihtimal batıl ve yanlış olduğu açıktır, çünkü dinin maksat ve hedefiyle çelişmektedir. 2-Ümmet kemale ermiş, karşılarına çıkan meselelerde Kur’an ve sünnetten gerekeni alarak dini koruyabilirler. Bu ihtimal da batıldır, çünkü Resul-i Ekrem’den (s.a.a) hemen sonra ihtilafa düşmedikleri mesele yoktur. 3-Resuli Ekrem (s.a.a) açılan bu boşlukları  doldurmak dini korumak için, kitabı sünneti bilen ilahi sır ve ahkâma agâh olan birisini ümmete bildirmesi. Bu ihtimal doğrudur, çünkü hem elimizdeki belgeler (kitap ve sünnetten) bunu doğruluyor hem de akıl buna hükmeder.
   3. İsmet Meselesi: Masum olma itaatin farz olmasıyla eşittir. Eğer bir fert masum ve günahsız ise o ferde uyma farz demektir. Çünkü İlahi temizlenme ile temizlenen bir ferdin inanç, fiil ve bilgisinde hata ve yanlış olması mümkün değildir, Allah’ın hem ahkâmını hem de rızasının nerede olduğunu bilmektedir. Yaptığı her şey, konuştuğu her söz, uyguladığı her icraat Allah’ın rızası doğrultusundadır. Tüm insanlar da Allah’ın hükümlerine göre hükmetmeye ve rızasını kazmakla mükellef olduğu için, insanı bu yola götürecek ferde uymaları farzdır.
      Bir toplumda masum varsa başkasına neden uyulsun ki? Eğer şahıs, masum değilse onun inanç, fiil ve bilgisinde yanlış ve yanılgı vardır demektir. İçerisinde yanlış, yanılgı ve hata olabilecek şeyi biz nasıl Allah’ın hükmü budur diyebiliriz. Eğer masum olmazsa başka, bu mesele çok hassas ve ciddi bir meseledir ki, Allah’ın hükmü olmayan bir şeye Allah’ın hükmüdür deme, ibadet ise Allah’ın istemediği şekilde ibadet etme, Usul-i Fıkıh ilminde buna teşri derler. Yani kendi yanından şeriat koymak, bunun da ne kadar büyük günah olduğu düşünülmelidir.
      Şimdi Allah Resulünden sonra masum olur mu? Var mıdır? Varsa kimdir? Kim olduğunu nasıl öğreneceğiz? Gibi sorular doğacaktır. Önce bu soruları cevaplayalım:
      Biz Müslümanlar karşılaştığımız herhangi bir meselede ilk başvuracağımız Kur’an’dır, öyle de olmalıdır. Şayet Kur’an’dan bir şey çıkaramazsak Sünnete başvurmalıyız, eğer sünnette de yoksa veya biz hakkıyla araştırdıktan sonra bir hüküm çıkaramazsak akıl ve icmaya başvururuz. Bu konuda İslam mezhepleri arasında teorik açıdan herhangi bir ihtilaf yoktur. Ama dense ki öyleyse neden bu kadar ayrılığa düşülmüş? Denilmelidir ki uygulamada yanlış vardır. Kitaptan hüküm ve sünnetten hüküm çıkarmak için ehline başvurulmadığında kaynaklanmaktadır.
     Kur’an-ı  Kerim Ahzap 33’de buyuruyor ki:” Kuşkusuz Allah, yalnızca siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz kılmak istiyor.” Bu ayet açıkça Ehlibeyt’in masum olduğuna delalet eder, bu meseleyi Resul-i Ekrem’in (s.a.a) sahabesi de böyle anlamıştır. Hz. Ali ile Hz. Ebubekir arasında geçen ihticac’da şöyle gelmiştir. Hz. Fatıma’nın (s.a) Fedek’teki vekili çıkartıldığında, Ali (a.s) Mescid’e geldi Halife ashapla beraber oturuyordu. Ebubekir’e şöyle dedi: Kur’an okuyor musun? Evet dedi. Ahzap 33 sizin hakkınızda mı inmiş yoksa bizim mi hakkımızda? Sizin hakkınızda! Öyleyse neden Fedek’ten Fatıma’nın (s.a) vekilini çıkardın …. (söz buraya vardı) eğer gelip sana Fatıma (haşa) zina yaptı diye şahitlik yapsalar ona ne yaparsın? Ona bir Müslüman kadına uygulayacağım cezayı uygularım dedi! Ali (a.s) eğer böyle yaparsan Allah’ın ayetini inkâr etmiş olursun! Allah Fatıma’nın temiz olduğuna şahadet ederken sen kulların şahitliğini nasıl kabul edersin? Hz. Ebubekir olayı fark edip bir şey söylemedi, Mescid’de bulunanlar ağladılar. Bakın Tathir ayetinin mısdaklarının masum olmasında şüphe yok, uygulamada ve onlara uymada kusur var o başka.
     Yine Nisa 59’da buyurur ki:”Ey iman edenler! Allah’a itaat edin, Peygamber’e ve sizden olan yetki sahiplerine de itaat edin.” Büyük İslam düşünürü Fahr-i Razi bu ayette Allah’ın ve Peygamber’in (s.a.a) itaatiyle aynı sırada yer almasından, mutlak itaat edilecek şahsın masum olduğu anlaşıldığı kanısında ancak tanıma sorunu olduğu için ayetin kesin delaletini kabul etmede zorlanmıştır.
    Sünnetten de tek bir hadis arz etmek istiyorum. Allah Resulü meşhur Sakaleyn Hadisinde şöyle buyurmuştur: “Aranızda iki büyük emanet bırakıyorum. Allah Kitabı ve benim Ehlibeyt’im, bunlara uyduğunuzda asla sapmayacaksınız, Kevser havuzunda bana kavuşuncaya kadar birbirlerinden ayrılmazlar.”
     Uyulduğunda insanı delaletten kurtaracak olan şeyde hata, yanılgı ve yanlış olmamalıdır. Eğer olursa onun hatası da örnek alınır. O zaman kurtuluşa erişmediği gibi delalete sapılır. Demek ki Kur’an ve Ehlibeyt terazinin iki kefesi gibi biz Müslümanlar için ölçü kılınmış her ikisine uyduğumuzda kurtulabileceğimiz, birisini bırakıp diğerine sarılma ile kurtulamayacağımız efendimiz tarafından beyan buyrulmuştur. Kıyamete kadar hükümleri devam edecek en ekmel dinin en kâmil Peygamber’i (s.a.a), uyulduğunda saadet ve kurtuluşa erdirecek açık adresi bildirmiştir.
     Bu durum teorik olarak ayet ve hadis açısından net olduğu gibi Ehlibeytin pratik hayatlarında da masum oldukları net ve açıktır. İslam tarihinde başta Resul-i Ekrem’in (s.a.a) göz nuru olan babası  kendisine feda olsun dediği kızı Fatıma (s.a) hakkında herhangi bir hata yanılgı, suç teşkil edebilecek bir durum, Kuran ve Sünnete uymayan herhangi bir söz ve fiil yaptığına dair tek bir delil bulamazsınız. Eğer bulan olursa benden ne dilerse yaparım hatta dinimi değiştirmeye bile hazırım. Yine Al-i Aba’dan olan Hasan ve Hüseyin’in (a.s) babası Resul-i Ekrem’in (s.a.a) kardeşi Müminlerin emiri oniki imamın birincisi Ali bin Ebu Talip (a.s) hakkında, cennet gençlerinin efendileri İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) ve İmam Hüseyin’in (a.s) soyundan olan dokuz imam hakkında da aynı iddiada bulunuyorum. Bazı Ehlibeyt imamları, İmam Cavad (a.s) gibi sekiz yaşında İmam oldular, o çocuk yaşlarında sorulan sorulara nasıl Allah’ın kitabından ve Cedleri Resul-i Ekrem’in (s.a.a) sünnetinden cevap veriyorlardı. Bunlar sonradan öğrenilen, elde edilen ilim olmayıp, Allah’ın nezdinden olan “ledünni” ilime sahiplerdi.

     İslam tarihinde bu zatlar hakkında yanlışa hataya yorumlanabilecek en küçük bir şey yazana, nakledene rastlayamazsınız. Çünkü yoktur, nasıl Allah’ın temizlediğinde bir leke bulunabilir ki. Ama maksatlarına ulaşmak için onları ilimleri, gizlenmiş halk ile irtibatları kesilmiş, halk bunları tanıyamamış, tanıyanların da eli bunlara ulaşmamıştır. Ama Allah’ın dini ebedidir, programı da ebedidir, bu konuda kusur edenler etsinler zaman geçtikçe Allah kendi nurunu tamamlayacaktır. Ehlibeyt imamlarından rivayet edilen hadisler sözümüzün en büyük şahididir. Ben burada İslam ümmetine soruyorum, Ehlibeyt imamlarından nakledilen hadisleri içeren kitapları biliyor musunuz? Okumuş, incelemiş misiniz?    Arslan BAŞARAN  Iğdırmava Cami İmamı

Facebook Beğenenler

Yorum yapılmadı!

Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.