- 19 Mayıs Nedeniyle El Emeği Göz Nuru Eserler Sergilendi
- Bir yıldır veri alınamayan puhu kuşuna ulaşıldı
- 19 Mayıs Gençlik Yürüyüşü Yoğun katılımla gerçekleşti
- İlimizde Gençlik Konseri düzenlendi.
- ACI HABER !!!
- İL JANDARMA KOMUTANLIĞI TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ GÜZERGAHLARI İLE AFİŞ-PANKART ASILABİLECEK YERLERİ BELİRLEDİ
- İL EMNİYET MÜDÜRLÜĞÜ TOPLANTI VE GÖSTERİ YÜRÜYÜŞÜ GÜZERGAHLARI İLE AFİŞ-PANKART ASILABİLECEK YERLER,
- TAZİYE VE TEŞEKKÜR MESAJI
- TAZİYE TEŞEKKÜR MESAJI
- Taziye Teşekkür Mesajı
- ALAGÖZ CUMHURBAŞKANI İLE GÖRÜŞTÜ
- İL BAŞKANI AYAZ 14 MAHALLE MUHTARIYLA BULUŞTU
- SENGER BAŞKAN MAZBATASINI ALDI
- TUZLUCA BELEDİYE BAŞKANLIĞI TÜRKAN’A VERİLDİ
- MEHMET NURİ GÜNEŞ MAZBATASINI ALDI
Ehlibeyt Ve Ümmet
Bismillahirrahmanirrahim
“ Kuşkusuz Allah, yalnızca siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.”
Bu konuya girmeden önce mukaddime olarak bazı meseleleri açıklamak durumundayım.
1. Allah tebarek ve teala insanı layık olduğu kemale ermesi için
yaratmıştır. İnsanların kemalinin yolu da ancak, mutlak kemal olan,
Allah’ın öğretisi ve Allah’a yaklaşmakla olur. Allah’ın öğretisi,
insanların kendi nefsinden olan peygamber ve elçileri vasıtasıyla
gerçekleşir.
Kulun Allah nezdinde değeri Allah’a olan teslimiyeti iledir, eğer
bir kimse kendi istek ve keyfine göre ibadet edecek olursa, bu ibadette
teslimiyet yoktur, burada kendisine itaat etmiştir Allah’a değil, kendi
iş geleni ön plana çıkarmıştır. Buna göre insanı kemale erdirecek tek
şey Allah’ın emirlerine tam teslimiyetle teslim olmak ve gerekeni
(farz-müstehapları yapmak, haram ve mekruhtan sakınmak) hakkıyla
yapmakla olur. Allah’ı razı eden kulluk yolunu sadece (bizzat) ancak
Allah biliyordur. Allah’ın öğretisi, kesin bilgi ile bilinmelidir ki,
bu Allah’ın emridir, bu Allah’ın yasağıdır denilebilsin.
2. Allah’ın emir ve yasakları, kanun ve şeriatını kim bilebilir?
Doğal olarak Allah’a en yakın olan liyakati olan kimseyi yine her
kesten daha iyi Allah c.c bildiği için, bu iş için peygamberler seçip
onların vasıtasıyla şeriatını insanlara bildirir. Biz Müslümanlara
Allah’ın emir ve yasaklarını, inanç ve eylemlerini, ceza ve yargı
usullerini, miras vs hükümlerini bildiren kitap Kur’an-ı Kerim’i
göndermiştir. İnsan-Allah, insan-insan, insan- doğa vs. ilişkilerin
tümünü cüz’iyyatıyla Kur’an’da açıklayamayacağına göre ve Kur’an’ın
muhkem-müteşabihini, nasıh-mensuhunu, umum-hususunu, mutlak-mukayyedini
ve diğer şeyleri açıklamak Resul-i Ekremin uhdesine bırakılmıştır.
Resul-i Ekrem (s.a.a), detayları tedrici olarak kendi zamanında
ihtiyaç duyulan hükümleri beyan edip icra olması gerekenleri de icra
etti. Ama açıklanıp beyan edilmeyen, daha fazla detaya ihtiyacı olan,
hatta Resul-i Ekrem’in (s.a.a) uygulamalarının ve sünnetinin bile yorum
ve açıklamaya ihtiyaç olduğunda şüphe yoktur. Bunun delili ise
Peygamber efendimizden sonra, Kelam, Tefsir, Fıkıh, Tarih, Sire, Usul-i
Din ve sayamayacağımız çok şeyde ihtilaf etmeleridir.
Ayrıca Resul-i Ekrem’in (s.a.a) vefat etmesiyle İslam dünyasında
çok ciddi manada birçok boşluk oluştu. Bu boşluk şunlardır:
1-Resul-i Ekrem Kur’an-ı tefsir eder, maksatlarını ve sırlarını beyan ederdi.
2-Yeni çıkan hüküm ve mevzuları açıklardı.
3-Şüpheleri cevaplar, Hıristiyan ve Yahudiler tarafından insanları ciddi şüphelere sürükleyecek soruları yanıtlardı.
4-Dini, tahrif ve desiseden korur, usul ve fru’uda insanların sapmalarını engellerdi.
Bu boşluklar hakkında birkaç ihtimal vardır:
1- Şeriat ve şeriat sahibi bu konuya asla teveccüh etmemiş, böyle bir
ihtimal batıl ve yanlış olduğu açıktır, çünkü dinin maksat ve hedefiyle
çelişmektedir. 2-Ümmet kemale ermiş, karşılarına çıkan meselelerde
Kur’an ve sünnetten gerekeni alarak dini koruyabilirler. Bu ihtimal da
batıldır, çünkü Resul-i Ekrem’den (s.a.a) hemen sonra ihtilafa
düşmedikleri mesele yoktur. 3-Resuli Ekrem (s.a.a) açılan bu
boşlukları doldurmak dini korumak için, kitabı sünneti bilen ilahi sır
ve ahkâma agâh olan birisini ümmete bildirmesi. Bu ihtimal doğrudur,
çünkü hem elimizdeki belgeler (kitap ve sünnetten) bunu doğruluyor hem
de akıl buna hükmeder.
3. İsmet Meselesi: Masum olma itaatin farz olmasıyla eşittir. Eğer
bir fert masum ve günahsız ise o ferde uyma farz demektir. Çünkü İlahi
temizlenme ile temizlenen bir ferdin inanç, fiil ve bilgisinde hata ve
yanlış olması mümkün değildir, Allah’ın hem ahkâmını hem de rızasının
nerede olduğunu bilmektedir. Yaptığı her şey, konuştuğu her söz,
uyguladığı her icraat Allah’ın rızası doğrultusundadır. Tüm insanlar da
Allah’ın hükümlerine göre hükmetmeye ve rızasını kazmakla mükellef
olduğu için, insanı bu yola götürecek ferde uymaları farzdır.
Bir toplumda masum varsa başkasına neden uyulsun ki? Eğer şahıs,
masum değilse onun inanç, fiil ve bilgisinde yanlış ve yanılgı vardır
demektir. İçerisinde yanlış, yanılgı ve hata olabilecek şeyi biz nasıl
Allah’ın hükmü budur diyebiliriz. Eğer masum olmazsa başka, bu mesele
çok hassas ve ciddi bir meseledir ki, Allah’ın hükmü olmayan bir şeye
Allah’ın hükmüdür deme, ibadet ise Allah’ın istemediği şekilde ibadet
etme, Usul-i Fıkıh ilminde buna teşri derler. Yani kendi yanından
şeriat koymak, bunun da ne kadar büyük günah olduğu düşünülmelidir.
Şimdi Allah Resulünden sonra masum olur mu? Var mıdır? Varsa
kimdir? Kim olduğunu nasıl öğreneceğiz? Gibi sorular doğacaktır. Önce
bu soruları cevaplayalım:
Biz Müslümanlar karşılaştığımız herhangi bir meselede ilk
başvuracağımız Kur’an’dır, öyle de olmalıdır. Şayet Kur’an’dan bir şey
çıkaramazsak Sünnete başvurmalıyız, eğer sünnette de yoksa veya biz
hakkıyla araştırdıktan sonra bir hüküm çıkaramazsak akıl ve icmaya
başvururuz. Bu konuda İslam mezhepleri arasında teorik açıdan herhangi
bir ihtilaf yoktur. Ama dense ki öyleyse neden bu kadar ayrılığa
düşülmüş? Denilmelidir ki uygulamada yanlış vardır. Kitaptan hüküm ve
sünnetten hüküm çıkarmak için ehline başvurulmadığında
kaynaklanmaktadır.
Kur’an-ı Kerim Ahzap 33’de buyuruyor ki:” Kuşkusuz Allah,
yalnızca siz Ehl-i Beyt’ten her türlü pisliği gidermek ve sizi tertemiz
kılmak istiyor.” Bu ayet açıkça Ehlibeyt’in masum olduğuna delalet
eder, bu meseleyi Resul-i Ekrem’in (s.a.a) sahabesi de böyle
anlamıştır. Hz. Ali ile Hz. Ebubekir arasında geçen ihticac’da şöyle
gelmiştir. Hz. Fatıma’nın (s.a) Fedek’teki vekili çıkartıldığında, Ali
(a.s) Mescid’e geldi Halife ashapla beraber oturuyordu. Ebubekir’e
şöyle dedi: Kur’an okuyor musun? Evet dedi. Ahzap 33 sizin hakkınızda
mı inmiş yoksa bizim mi hakkımızda? Sizin hakkınızda! Öyleyse neden
Fedek’ten Fatıma’nın (s.a) vekilini çıkardın …. (söz buraya vardı) eğer
gelip sana Fatıma (haşa) zina yaptı diye şahitlik yapsalar ona ne
yaparsın? Ona bir Müslüman kadına uygulayacağım cezayı uygularım dedi!
Ali (a.s) eğer böyle yaparsan Allah’ın ayetini inkâr etmiş olursun!
Allah Fatıma’nın temiz olduğuna şahadet ederken sen kulların
şahitliğini nasıl kabul edersin? Hz. Ebubekir olayı fark edip bir şey
söylemedi, Mescid’de bulunanlar ağladılar. Bakın Tathir ayetinin
mısdaklarının masum olmasında şüphe yok, uygulamada ve onlara uymada
kusur var o başka.
Yine Nisa 59’da buyurur ki:”Ey iman edenler! Allah’a itaat edin,
Peygamber’e ve sizden olan yetki sahiplerine de itaat edin.” Büyük
İslam düşünürü Fahr-i Razi bu ayette Allah’ın ve Peygamber’in (s.a.a)
itaatiyle aynı sırada yer almasından, mutlak itaat edilecek şahsın
masum olduğu anlaşıldığı kanısında ancak tanıma sorunu olduğu için
ayetin kesin delaletini kabul etmede zorlanmıştır.
Sünnetten de tek bir hadis arz etmek istiyorum. Allah Resulü meşhur
Sakaleyn Hadisinde şöyle buyurmuştur: “Aranızda iki büyük emanet
bırakıyorum. Allah Kitabı ve benim Ehlibeyt’im, bunlara uyduğunuzda
asla sapmayacaksınız, Kevser havuzunda bana kavuşuncaya kadar
birbirlerinden ayrılmazlar.”
Uyulduğunda insanı delaletten kurtaracak olan şeyde hata, yanılgı
ve yanlış olmamalıdır. Eğer olursa onun hatası da örnek alınır. O zaman
kurtuluşa erişmediği gibi delalete sapılır. Demek ki Kur’an ve Ehlibeyt
terazinin iki kefesi gibi biz Müslümanlar için ölçü kılınmış her
ikisine uyduğumuzda kurtulabileceğimiz, birisini bırakıp diğerine
sarılma ile kurtulamayacağımız efendimiz tarafından beyan buyrulmuştur.
Kıyamete kadar hükümleri devam edecek en ekmel dinin en kâmil
Peygamber’i (s.a.a), uyulduğunda saadet ve kurtuluşa erdirecek açık
adresi bildirmiştir.
Bu durum teorik olarak ayet ve hadis açısından net olduğu gibi
Ehlibeytin pratik hayatlarında da masum oldukları net ve açıktır. İslam
tarihinde başta Resul-i Ekrem’in (s.a.a) göz nuru olan babası
kendisine feda olsun dediği kızı Fatıma (s.a) hakkında herhangi bir
hata yanılgı, suç teşkil edebilecek bir durum, Kuran ve Sünnete uymayan
herhangi bir söz ve fiil yaptığına dair tek bir delil bulamazsınız.
Eğer bulan olursa benden ne dilerse yaparım hatta dinimi değiştirmeye
bile hazırım. Yine Al-i Aba’dan olan Hasan ve Hüseyin’in (a.s) babası
Resul-i Ekrem’in (s.a.a) kardeşi Müminlerin emiri oniki imamın
birincisi Ali bin Ebu Talip (a.s) hakkında, cennet gençlerinin
efendileri İmam Hasan ve İmam Hüseyin (a.s) ve İmam Hüseyin’in (a.s)
soyundan olan dokuz imam hakkında da aynı iddiada bulunuyorum. Bazı
Ehlibeyt imamları, İmam Cavad (a.s) gibi sekiz yaşında İmam oldular, o
çocuk yaşlarında sorulan sorulara nasıl Allah’ın kitabından ve Cedleri
Resul-i Ekrem’in (s.a.a) sünnetinden cevap veriyorlardı. Bunlar
sonradan öğrenilen, elde edilen ilim olmayıp, Allah’ın nezdinden olan
“ledünni” ilime sahiplerdi.
İslam tarihinde bu zatlar hakkında yanlışa hataya yorumlanabilecek
en küçük bir şey yazana, nakledene rastlayamazsınız. Çünkü yoktur,
nasıl Allah’ın temizlediğinde bir leke bulunabilir ki. Ama maksatlarına
ulaşmak için onları ilimleri, gizlenmiş halk ile irtibatları kesilmiş,
halk bunları tanıyamamış, tanıyanların da eli bunlara ulaşmamıştır. Ama
Allah’ın dini ebedidir, programı da ebedidir, bu konuda kusur edenler
etsinler zaman geçtikçe Allah kendi nurunu tamamlayacaktır. Ehlibeyt
imamlarından rivayet edilen hadisler sözümüzün en büyük şahididir. Ben
burada İslam ümmetine soruyorum, Ehlibeyt imamlarından nakledilen
hadisleri içeren kitapları biliyor musunuz? Okumuş, incelemiş misiniz? Arslan BAŞARAN Iğdırmava Cami İmamı
Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz.