Kudüs Günü

Tarih : 2011-08-26 / Kategori : Genel Haber

Kudüs Günü

Bismillahirrahmanirrahim

Ben-i Adem aza-i yek digerend
Çun der Aferiniş zi yek guherend
Ger ruzigar be derd avered üzvi
Diger üzvha nemaned gerar
Ger mihneti digeran bi gami
Ne şayed namend nehend ademi
Ademoğulları  bir bedenin uzuvlarıdırlar
Çünkü tek cevherden yaratılmışlardır
Ruzigar bir üzvü incitirse
Diğer azalara rahatlık kalmaz
Başkalarının acısından duyarsız isen
Sana insan demek yakışmaz
Bu beyitler doğulu bir Müslüman şaire aittir. Hem de h.k 7nci asırda yaşamış olan bir şair. Yeryüzünde tüm bilginler edebiyatçılar, söz sanatı ustaları, tarihçiler ve diğer uzmanlar incelediler, bu beyitlerden daha değerli insan haklarını en mükemmel ifade edecek normal insan sözü bulamadılar, onun için bu beyti Birleşmiş Milletler’in binasının girişine yazdılar. Her fırsatta Müslümanları aşağılayan insan haklarını ihlal etmekle suçlayan batılılardan böyle bir söz sadır olsaydı, onu nasıl allandırıp ballandırıp doğuluların ve Müslümanların başlarına kakardılar. Batı hayranları kendi değerlerini, bilginlerini tanımalılar ki körü körüne kendi yaşadıkları toplumu ve inanç değerlerini aşağılamamalılar.
Sadi ŞİRAZİ bu güzel ve manalı sözleri yüce İslam dininin öğretilerinden almıştır. Çünkü Ali bin Ebitalip (a.s) 1400 yıl önce Malik EŞTER’i Mısıra Vali olarak tayin ettiğinde kendisine yazdığı ahitnamede şöyle buyurmuştur:”Yırtıcı hayvanların avı kendilerine ganimet bildiği gibi yönetici olarak insanları kendine ganimet bilme onlara adil davran! Çünkü onlar ya dinde seninle kardeştirler veya yaratılışta” Ayrıca Ali’nin (a.s) halifelik döneminde Muaviye’nin askerleri; İslam’dan önceki cahiliye huyları gereği Ambar şehrine baskın yapıp orada yaşayan bir Yahudi kızın ayağındaki halhalleri çıkarmışlardı. Ali (a.s) Müslümanların halifesi olarak halkı toplamış çok sinirli bir tavırla konuşma yapmış şöyle buyurmuştu: “Muaviye’nin askerleri Ambar şehrine gizlice baskın yapıp halkı yağmalamış, Müslümanların himayesinde yaşayan bir Yahudi kızın halhallerini almışlardır. Din gayreti olan bunu duyup da acıdan ölürse kınanmaz.”
Allah tebarek ve teala 1445 yıl önce son elçisini göndermiş  ve çok kısa zamanda dünyanın her yerine gönderdiği din yayılmış, Müslümanlar çoğalmıştır. 15 asırlık bir zamanda savaşlar olmuş  işkâllar söz konusu olmuştur. İslam devleti ve Müslümanlar tarafından gayri Müslimlere herhangi bir yüz kızartıcı hareket olmamıştır. Şu anda bile tüm Müslüman ülkelerinde gayri Müslimler yaşamaktadır. Onların şahsına inançlarına karşı herhangi bir yanlışlık Müslüman devletleri tarafından gözlemleyebilir misin? İslam’ın bu konuda sayfaları bembeyazdır, ama Hıristiyanlar nasıl? Yahudiler nasıl? İncelemesini kendin yap tarihe geri dönmene gerek yok, yaşadığın zaman içerisinde bunu gözlemleyebilirsin. İslam ve Müslümanlara terörist demeleri, Peygamberlerine hakaret etmeleri, peygamberlerinin zevcelerine yakışıksız söz nispet eden kitaplar yazdırmaları, başörtüsünden dolayı okullarından uzaklaştırılmaları, Filistin’de ev sahibi olanların evleri başlarına uçurulup köy ve şehirleri işgal edilip bebekler katledildiğinde çok normal! İsrail emniyeti gereği yapabilir. Ama kendisini savunduğunda bir İsrail askeri öldüğünde dünyanın ayağa kalkmasını görmüyor muyuz? İşte bize insanlık dersi veren batının tutumu gözler önündedir.

Buraya kadar zihinler hem geçmişi hatırlasın hem de gündem de neler olup bittiğini anımsasın diye birkaç kelime laf ettim. Makalem de asıl konu Beytü’l Mukaddes Mescid-i Aksa (kutsal topraklar) ve Filistin meselesidir. Aslında bu konu birkaç ciltlik kitap oluşturacak kadar geniş kapsamlıdır. Bunları yazamadığımız için değerli Kardeşlerimle çok kısa yazıda bunu paylaşmak istiyorum.
Yüce İslam dini son peygamber Hz. Muhammed Mustafa’nın (s.a.a) zahmetleriyle kâmil bir din oldu. Peygamberden sonra vasiyetine uyulmamasına rağmen İslam’ın yüceliği gereği layık olmayanların iş başına gelmesine rağmen ilerlemesi durmadı. Halifeler döneminde önemli ilerlemeler, (özellikle toprak genişletme bakımından) kat etti. Abbasiler döneminde ilim ve teknolojide, sanat ve ziraatta dünyanın en ileri teknolojisini elinde bulunduruyordu. Abbasilerden sonra Osmanlılar döneminde daha geniş daha kapsamlı, hatta tüm dünyaya Felsefe, İrfan, yazma sanatı, savaş sanatı ve diğer ilim ve bilgi dallarında önemli mesafeler kat edildi. Bunun delili o dönemlerde muhtelif alanlarda yazılan kitaplardır. Milyonlarca cilt kitaplar bu gün dünyanın hangi ülkesine gidersen git o ülkenin kütüphanelerinde Arapça, Farsça veya Osmanlıca yazılmış ve özenle saklanan kitapları görürsün. Müslümanların bu ilerlemelerini sindiremeyen batılılar haçlı seferleri düzenlemeye başladılar. Savaşta başarılı olamayan Hıristiyan ve batı dünyası hile ve desise düşünmeye başladı. İnsanları sömürmede, kanları emip köleleştirmede eskiden beri uzmanlığı olan İngilizler, Osmanlılara karşı güç yetiremeyince böl, parçala, ihtilaf sal yönet metoduna başvurdular. Değişik ırklardan ve kültürlerden oluşan ve kozmopolitlik yapısı olan Osmanlı devleti içerisine casuslar sızdırarak, bölünme ortamları hazırladılar. Araplarda ileri gelen eşrafları Osmanlıdan ayrılıp devlet kurmaya iştahlandırdılar. Bu yetmemiş gibi İslam’ın iki ana unsuru olan Şiilik ve Sünniliği kendi içinde tefrikaya salmayı planladılar. Şiiler arasında Muhammed Ali Bab vasıtasıyla Babiyet dini-mezhebi kurdurdular. Sünniler arasında Muhammed bin Abdulvahhap vasıtasıyla Vahhabiliği kurdurdular. Şii dünyası hayatta olan taklit mercileri vasıtasıyla Muhammed Ali Bab’ın İslam’dan çıktığına necis olduğuna hüküm vererek İslam’ın dışına çıkardılar. Vahhabilere karşı İslam uleması her ne kadar direndi ise de söz birliği, tek merci olmadığı için Vahhabiler de İslam dünyasında en kutsal yerlerde çalışmalarını sürdürdükleri için saf avam tabakasını etraflarına toplayabildiler.

Aslında İngilizlerin projesi sadece Osmanlıyı zayıflatmak veya devirmek değildi. Çünkü İslam devleti bir yerde zayıflasa diğer yerde güçlenecekti. Onların hedefi Müslümanların asla bir araya gelememesi ve içlerinde bir kanser virüsü ekmekti. Bölgede bir İsrail kanseri yaratmak için bakın neler yaptılar. Şiilerin yoğun, güçlü ve söz sahibi oldukları İran’da Şahın baş veziri Hüveyda Babidir. Müslüman Arapların yoğun ve güçlü olduğu bölgeler (Mekke-Medine-Hicaz) ise vahhabidir. Osmanlı da iyice zayıflamış kendini kurtarma çabasında. Tam bu sırada 1945 yıllarında resmen İsrail devleti Filistin topraklarında kuruluyor. Bu devleti hem Şii olan İranlılar hem de Sünni olan Araplar ve ölüm kalım savaşından çıkmış Türkler resmiyete tanıyorlar. Müslümanlara çok ağır gelen bu durum halk itirazlarıyla karşılaştı. Ama buna karşı koyacak donanımlı bir İslam devleti yoktu. Müslümanlar her kes kendi derdine düştü, mesele ilk heyecanını kaybetti İslam meselesinden Arap meselesine indirgendi. 1960 larda Mısır İsrail’e yenik düşünce artık tamamen ümitler kırıldı, arap meselesinden Filistin meselesine düştü. Artık ne Filistin diye bir devlet var kendisini hem savaş cephelerinde savunsun hem de uluslar arası platformlarda. Yahudi devleti olan İsrailliler, kendilerini Allah’ın oğlu oldukların, Kendilerinin üstün diğer insanların onlara hizmet etmek için yaratıldıklarına inanıyor ve dünyanın en verimli toprakları olan Nil’den Fırat’a kadar vaat edilen topraklarına kavuşmak için her gün biraz daha ilerliyordu. Güney Lübnan’ı, Suriye’nin Gordon tepelerini işgal etti, hedefine ulaşmaya bir adım kalmışken. Şiilerin çoğunluk ve güçlü olduğu İran’da bir taklit mercii 1978 yılında İran Şahını kovarak İslam Cumhuriyeti adında bir devlet kurdu. Bu devletin sloganı, zamanın iki güç unsurunu oluşturan doğuya da hayır batıya da hayır demek oldu. Bu İnkılabın mimarı İmam Hümeyni (r.a) tek kelimede İsrail yok olmalıdır dedi. İsrail’in geri sayımı başladı. Sadece Filistin’i ilgilendiren mesele yeniden İslam ve Müslümanların meselesi oldu. Artık İsrail’in adı geldiğinde korkudan titreyen siyasiler cesaret buldular. Hz. İmam Hümeyni (r.a) Ramazan ayının son cumasını Kudüs günü olarak ilan etti. Her Müslüman, Müslümanlığı gereği o gün İsrail’i lanetlemeli ve Filistinli Müslüman kardeşlerinin yanında olmalıdır. Bir zamanlar İsrail ile Askeri anlaşmaya giren ve kendi halkı için yüz karası olan kifayetsiz yöneticilerden kurtulup, hakkın ve haklının yanında yer alabildik. Şimdi izzetli, güçlü, kararlı ve istikrarlı bir Türk devletinin karşısında zalimler titremekte ve ne yapacaklarını bilmemektedirler. Allah tebarek ve teala tüm Müslüman kardeşlerimizin oruçlarını, namazlarını, ihsanlarını kabul etsin. Bu mübarek Ramazan Bayramını Müslümanların birleşmesine kaynaşmasına vesile kılsın. Amin
Arslan BAŞARAN
Söğütlü  Mah. H. Muhtar Uysal Camii Hocası

 

Facebook Beğenenler

Yorum yapılmadı!

Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.