Şiirin İzinde: Söyleşi

Tarih : 2014-07-09 / Kategori : Kültür & Sanat

Şiirin İzinde: Söyleşi

                 Fatma Aras- Emrah Sönmez Emrah Sönmez, 1986 İstanbul doğumlu. Yaka” ilk kitabı. Altmış iki sayfadan oluşan kitap ilgi çekici ve zengin imgelerle kurulu.

                Şiirlerini sığdırdığı “Yaka”nın iç dünyasını Emrah Sönmez’le konuşacağız ama Emrah’ın söyleşiyi bir düşünce alışverişi havasında geçsin isteğiyle son kitabım “Göğü Azalan Kuşlar” da gündeme gelerek karşılıklı değerlendirmeler alacak. F.A:“Yaka” ismi; ‘kıyı’ ve ‘sahil’ gibi başlangıçlar yaratıyor izleğimde. Bu adı verirken sizde neleri çağrıştırdı ve neden “yaka”? E.S: Kitabımın ismini içindeki şiirlerle yan yana geldiğinde en uygun imgeyi oluşturacağına inanarak belirledim. Şiir, benim için bazen içinde barındığım bir alan, bazen ulaşılması güç bir kıyıdır. Denizle örülü imgelerimin fazla oluşunu da göz önüne aldığımda “yaka” kelimesinin şiirlerimi kapsayacak bir boyutta olduğunu düşündüm. Seçtiğim kelimenin olanaklarından doğru bir şekilde faydalanabildiğimi sanıyorum. Yaka genişliği kişiden kişiye değiştiğinden dolayı eski zamanlarda çeyize konulan gömleklerin yakaları kesilmezmiş. İlk kitabımda ortaya koyduğum şiir anlayışının yakasının henüz kesilmediğini de imlemek istedim kendime. İlk kitabımın her zaman yakamda olacağını bilerek biraz da... E.S: İmge yoğun bir şiir diliniz var. Geçmişinizin önemli bir izlek olduğu gözüküyor. Hatta geçmişe karşı duyulan burukluk vurucu bir şekilde beliriyor şiirlerinizde. Geçmişin muhasebesini yaparken amacınız bir gelecek tasarımı mı ortaya koymak? F.A: “Geçmişi olmayanın geleceği olmaz derler” Bir tren veya otobüs yolculuğu düşünelim, uğultudan yorulan herkesin aksine tekerleklerin uğultusu yolların direncini sarsamaz. Bir pencere daha açılır yolcuya, birbirine yaslanan dağların dönemeçlerinde, daralıp genişleyen yanlarında insanın düşlerini alır değişen doğanın içine ve ilk doğduğun yerden bir nehir gibi uzaklara uzanırsın, bulutlar çarpışır içinde; yağmur olursun umudun toprağında. Benimki de öyle bir şey... Geçmişimiz sırtımızda, o da bugünü belirliyor; geleceğe giderken, geçmişin izlerini silmek zor olsa gerek. F.A: ‘Deniz’i siz söylediniz zaten, ben de ‘Gece’yi ekleyeyim; bu iki kavram şiirlerinizde karşımıza çokça çıkan pencereler... Kimi zaman yaşamın sırlarını aralıyorlar, kimi zaman da okuru kilitli kapıları açmaya zorluyorlar. ‘Gece’ ve ‘Deniz’i insanlaştırmanız bir gözlemden öte bir özlem mi? E.S: Şiirlerimde gözlemi, özlemden önceye alırım. Yaşadığım çevrenin şiirini yazarken düşünsel bir yaklaşımım oluyor şiire. Günün getirdiklerine odaklanırken insanlarda farkındalık yaratmak istiyorum. Bunu yaparken de takıntılı olduğum kelimeleri kullanmaktan çekinmiyorum. Deniz ve geceden çok şey öğrendiğim için bu kelimelerle oluşturduğum imgelerin bende etkisi büyüktür. E.S: Sizin ise “duyguya dayalı bir şiir” yazdığınızı düşünüyorum. Kurduğunuz “uzun yasım, ağzım hüzün damlası, uzun sevdaların yası, yası uzun, hüznü uzun” gibi imgelerden yola çıkarak hüzün şairi diyebilir miyiz sizin için? F.A: Derdi olmayanın şiiri olmaz deyişini bilirsiniz. Şair Hüseyin Peker bir yazısında: “Fatma Aras, Anadolu ya da doğu kazanında kaynatılmış bir esinti(...) duyarlılığıyla Anadolu’nun yanık sesi” demişti.( Ocak-2013 Eliz Dergisi, s.49) Yaşadığımız dünyada tüm çıkmazların içinde kendimi ”ben senim” yerine koyanlardanım. Yazmak sancılı bir üretimdir; dışa ve içe dönük algılarım hep acıların derinliğinde... F.A: Dizelerinizde bir ‘derviş’ öngörüsü var; onun bağlamında iletilen alçakgönüllülük ve hoşgörü gibi değerler umuda bir yolculuk mu? E.S: Derviş öngörüsü şiirim için fazla iddialı bir tespit olur. İşaret ettiğim bütün olumsuzluklara karşın umudumu hiçbir zaman kaybetmemeye çalışıyorum. Umutsuzluk aşılamak insanlığa yapılabilecek en büyük kötülüklerdendir. İnsan yaşadığı sürece umudun şairi olabilmelidir. Bunu konuda herkes birbirine karşı sonsuz sorumludur. E.S: En güçlü umudun aşkta saklı olduğunu düşünüyorum. Şiirlerinizde yitirilen bir aşkın uçları bulunuyor. Kitabınıza ismini veren “Göğü Azalan Kuşlar” başlıklı şiirinizde “Hiç bu kadar silinmemişti sesim/Yüzüme vurdukları günahta” diyorsunuz. Yasak ve günah sayılan bir aşkın yasını taşıyor gibisiniz. Neden göğü azalıyor kuşların? F.A: Yaşadığımız dünyada olumsuzluklar çığ gibi. İçinde doğup büyüdüğüm toplumda, kadınların sevdaları bir korku damarı sanki; kendi kanında kendi coşkusunu saklar kadın. Bu olgulara dönüp bakıldığında hayatla yaşam arasındaki bu bağı adlandırma, tanımlanmayı kolaylaştırır. Bunlar içselleştirildiğinde ise kuşlar, gökyüzü, sular, ovalar, ağaçlar, böcekler, toprak, sevgi, özgürlük, barış, dostluk, kardeşlik, dayanışma... ve “insan” azalıyor. F.A: Şiirinizde okura, aşka ve emeğe karşı farkındalığınızı yoğun olarak hissettiriyorsunuz. Bu tutumu günümüz şairlerinde görüyor musunuz? E.S: Şair toplumun çelişkileri ve çıkmazlarından beslenir. Aslında herkes her şeyin farkındadır. Olumsuzlukların bilincinde olmadan yaşayabilecek birini tahayyül edemiyorum. Herkes her şeyin farkında ama hiçbir şey yapmadan yaşayanların çoğunlukta olduğu bir ülkede yaşıyoruz maalesef. Şiir, bu durumla savaştığım bir eylemdir. Sadece şiir yetmiyor tabii ki bu çıkmazı onarmaya. Şairlerimizin okura, aşka ve emeğe karşı bahsettiğiniz yönde ortak bir tutumu olduğunu düşünüyorum ama ne denli ortaya koyduğumuz ölçülerde yaşadığımızdan emin değilim. E.S: Kendi aileniz üzerinden şiire yöneliyorsunuz zaman zaman. Geçmişle yüzleşen bir şiiriniz olduğuna değinmiştik; bu yüzden konuyu biraz daha farklı bir alana çekmek istiyorum. Şiirin büyük ölçüde gücü, insanın kendisi ve çevresiyle yüzleşebilmesinden gelir ama bu o kadar da kolay değildir. Kendinize otosansür uyguladığınızı düşünüyor musunuz? F.A: Biliyorsunuz şiir, roman, hikâye üreten özneler bir kişiden fazladır. Bu kimlik kavramı, özgürlüğe duyulan bir özlem, kendinin çoğalması gibidir... Ben belli bir toplumdan geldim ve yine belli bir toplumda yaşıyorum. Daha doğrusu otosansür uygulamak zorunda hissediyorum kendimi. Şiirlerimi çoğu zaman “ben” kavramıyla kuruyorum ve bu şiirin yurdu ben oluyorum. Oysa sandığı açılmamış gizli şairler var; o şairler de bu “ben” kıvrımlarının içinde dolaşırlar. F.A: Kitabın son şiiri “Sirkeci Garı”nda “Bazı günler var ki erkeksiz bir kadın gibidir kalbim/ Ayaklarımın ağrısından başka kimsem...”Devamında” (...)Yarımlarımı iliştirdikçe yakasına gecenin/Bakılmaz bir kadından sonrası bakılmaz bir hayat”(s. 62-63) diyerek toplumsal eleştiri de getiriyorsunuz. Karanlık emellerin kirlettiği bu toplumda kadın penceresinden de hayata bakışınız ve yorumunuz dikkat çekici. Militan bir kaleminiz var; haksızlığa isyan eden. Tam da şiir yazma noktanızda bu isyanların yaratıcılığa katkısı nedir? E.S: Kadın sorunsalını daha iyi anlayabilmek için kadınların düşünce ve duygu kanallarında çokça geziniyorum. Ama kadın veya erkek şair diye ayırımı da kabul etmiyorum. Çünkü şiire cinsiyet biçilemeyeceğini düşünüyorum. Hayata dair her konuya değinmek gibi bir derdim var sanırım. Bunu yaparken sert bir şiir dili kullanıyorum. Şiirimin besin kaynaklarından biri de isyandır. İsyanın yaratıcılıkla organik bir bağı olduğu görüşüne katılabilirim; çünkü isyanın içerisinde tespitler ve farkındalıklarımız yeşerir. Bu tespitleri şiire dönüştürürken ustalardan öğrendiklerimi ve kendi şiir pratiğimi ortaya koymaya çalışıyorum. E.S: Ben daha çok tasarı olarak yaklaşıyorum şiire. “Göğü Azalan Kuşlar” yaşanmışlıkların önemini ve gücünü gösteren bir okuma oldu benim için. Yaşadıklarınızdan esinlenerek şiiri kurmanız hayata dönük tutuyor sizi. Şiirlerinizin mutlaka güçlü bir hikâyesi olduğu gözlemleniyor. Hikâye kitabı çıkarmayı düşünüyor musunuz? Edebiyat alanında yeni çalışmalarınız var mı? F.A: Bugün için yaşananların yaşanmışlıkta kalması düşüncesindeyim; yaşadıklarını hikâyeye dönüştürmek kişinin kendi kendisiyle hesaplaşması demektir ki, bazı kaçamaklar kaçınılmaz olur. Bu da okurda nasıl bir tat bırakır bilemem. Bu bağlamdan baktığımda öykü yazmak dayanılmaz bir sancı gibi... Bundan ötürü hikâye biraz uzak duruyor şimdilik bana ama bu izlerden bir mektup serüvenim başladı; “Hayata Mektuplar” Mektuplarım zaman zaman dergilerde yer alıyor. Mektuplarıma ek olarak; biri hece, biri serbest nazım olmak üzere iki ayrı şiir dosyam okurda soluk alacakları günü bekliyorlar. F.A: Kitaptaki şiirlerinizde ana tema, güncel hayat ve yeni çekilmiş bir fotoğraf gibi... Kitaptaki şiirleriniz ile kitap sonrası şiirleriniz arasında bir değişim görüyor musunuz? Bu konuda konuşabilir miyiz? E.S: Şiirde işlenen özün güncel olması gerekliliğine inanıyorum. Bir şiir ancak bu şartla yeniye dair kılınabilir. Okura görüntüler sunmak gibi bir çabam olduğu doğrudur. Bunu kimi zaman net bir görüntüyle, kimi zaman kesik kesik görüntülerle yapmaya çalışıyorum. Hayat nesneler ve konular arasında bir sıçramayı dayatıyor insana. Şiirimi kurarken bu anlayışı benimsedim “yaka”da. Yeni şiirlerimde ironiyi daha fazla kullanıyorum. Açıkçası kendimde eksik olduğuna inandığım yönlerin üzerine giderek, şiir dilimi daha da geliştirmeye çabalıyorum. Şiirimde değişim vardır mutlaka, olmalıdır. E.S: İnsan içinde bulunduğu coğrafyanın etkilerini taşır. Doğu kültürü ile yoğrulmuş bir şairsiniz. Yetiştiğiniz kültüre değgin itirazlarınızı yoğunlukla dile getirirken şehrin sıkıntılarını da konu ediniyorsunuz? Şair yaşadığı coğrafyalarla barışık olmayan bir kişiliğe sahip olmalı mıdır sizce? F.A: Şair ve yaşadığı coğrafya ilişkisine bakıldığında, her şair önce insan, sonra şairdir. Şair de herkes gibi belli bir coğrafyada doğmuş, yaşamış, sevmiş, sevilmiş, bazen sevinmiş, bazen umutsuzluğa düşmüş, bir takım olaylar yaşamış ve bazı olayları duymuş veya şahit olmuştur. Bu açıdan bakıldığında, yaşadığı coğrafyanın zenginliklerinden ve yoksunluklarından payını alması da kaçınılmazdır. Feodal bir zihniyetin hâkim olduğu yerlerde şair, yaşadığı ve etkilendiği durumlara, yazdığı şiirlerde belli bir ölçüde yer verir veya çağrışımlı ifadeler kullanır. Şair hangi coğrafyada yaşarsa yaşasın; o coğrafya üzerindeki yaşanmışlıklarda karşılaştığı noksanlıkları, albenileri, uyumsuzlukları sorgular ve o coğrafyanın zorlu karanlığında bir fener görevi yapar. Aslında coğrafyaya değil, o coğrafya üzerindeki yaşanmışlıklardan çıkan olumsuzluklara ilişkindir öfkesi şairin, diyerek sözümü sona erdireyim izninle. F.A: Değişik bir tecrübe oldu benim için. Şiire ve hayata dair güzel bir paylaşım... Teşekkürler Emrah. E.S: Ben de teşekkür ederim. Şiirin peşinden birlikte yürüyebildiysek; ne mutlu bize! Emrah Sönmez, “Yaka” Etki/Dize Yayınları-2013 Fatma Aras,”Göğü Azalan Kuşlar” Etki/Dize Yayınları-2012

Facebook Beğenenler

  1. Fatma Aras 2014-07-09 10:40:42

    Emrah Sönmez'in kitap kapağının yer alması isteğimdi...

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.