Cabbar ŞIKTAŞ SAYIN PROFESÖRÜM NEGÜZEL TÜRKİYE
Tarih : 2008-03-26
Tüm Yazılar

Cabbar ŞIKTAŞ



Aykırılık tarzım değildir.
Ancak bazı konuları sorgulamadan rahat edemiyorum.
Profesörün dediği gibi elimizdeki bardağı her akşam bırakamıyoruz.  Her akşam kafamızdaki tüm sorunları bir tarafa bırakıp hiçbir şey olmamış gibi kendimizi yarına hazırlasak daha verimli olacağız. Ancak bunu maalesef ki başaramıyoruz…
Ülkemizde yaşanan anlık gelişmeler kafalarımızı alt üst ettiği gibi, soru işaretleriyle de dolduruyor.
Ergenekon çetesi diye bir çete bir anda ortaya çıkarılıyor ve 3 el bombası ile çıkılan yolda, 43 kişi hapse atılıyor.
Ummadık bir anda bir zamanların dokunul-mazları, ansızın evinden alınıp sorguya çekilebiliyor.
Şimdi aklıma şu soru geliyor.
12 Eylül öncesi ve sonrasında cezaevlerine tıkılan özellikle sağ görüşlü kişilerden hala cezasını çekenlerin olduğunu bilmekteyiz. Peki bu kişiler ceza evine tıkılırken gülenler, şimdi ne düşünüyorlar acaba?
Tarih tekerrürden ibarettir.
Dün sana değmeyen yılan bin yaşadı ve sonunda senide soktu… 
PKK saflarında yer alıp daha sonra itirafçı olanlar, PKK saflarında yer alıp örgütten ayrılanlar, PKK saflarında yer alıp Askere, Polise, Bayrağa, Vatana, Millete kurşun sıkanlar bir şekilde bu tutumlarından vazgeçtikleri anda serbest bırakılıyorlar da, 12 Eylül mağdurları, yazar çizer mağdurları ve buna benzer kader mahkumları acaba neden serbest bırakılmıyorlar…?
Bu ülkede ırza geçen, devleti soyan, kasten adam öldüren, kap kaçlık yapan, insanların can ve mal güvenliğini tehdit eden, insanlarımızı ve özelliklede çocuklarımızı zehirleyen esrar satıcıları bırakılabiliyorlar da, bu insanlar neden bırakılmıyorlar…
Ben halkım, halkında ağzı çuval değil ki çekip büzesiniz konuşmasın…
Ben konuşuyorum, sorguluyorum.
Elimdeki bardağı her akşam eve götürmek istemiyorum.
Evime çıkmadan bardağı yere atmak ve sakin kafayla evime gitmek istiyorum.
Ama müsaade etmiyorsunuz ki…
Her akşam kafamı yastığa koyduğumda yarını bekleyen onlarca soru işaretiyle uyuyorum. Tabi buna uyumak denirse, yarı uyanık, gözün birisi açık, diğeri kıpırdıyor.     Dalamayınca uykuya yatakta dönüp duruyorum. Yarınlar benim için önem arz ettiğinden, önlem almak geliyor içimden, boşa koyuyorum dolmuyor, doluya koyuyorum almıyor. Bir türlü tutturamı-yorum. Derken şafak söküyor ve ben uyuduğumu zannederek güne başlıyorum. Oysa günü hiç bırakmadığımı bir türlü anlatamıyorum sevdiklerime…
Profesör, elimdeki bardak düştü düşecek, kolumdaki kaslar git gide geriliyor, ağrılarına dayanamıyorum. Ama kafamdaki soru işaretlerini de bir türlü kafamdan atamıyorum…
Yani biri bizi gözetliyor evinde, hepimizin gözü önünde birileri  öldürüyor, ertesi gün   elini kolunu sallayarak geziyor, diğeri henüz suç bile işlemeden suç aletiyle yakalananlar içeri tıkılıyor…
Bence garip, ama siz değerli okumuşlar elbette daha iyisini biliyorsunuzdur. Ben halk olduğum için bilgim avam tarzında, sizinki alim…
Bakın mesela sayın elit camiamızın değerli okumuşu ve Iğdır'a Üsküdar'dan gelme baş öğretmen(!) Milli Eğitim Müdürü bile medrese eğitimi almış bir din büyüğünün elini öpmek için sıraya geçmişti.
Mesala, Iğdır'da birçok devlet erkanı ile  DTP'liler aynı düşünebiliyor. Gariptir ama kabullenmesekte yaşadığımız coğrafyada,  fikirlerimiz ayrı olsa da, ortak düşüncelere sahip olduğumuz konular çıkabiliyor. Devletin Valisi ile bazen aynı düşünenlerin  çıkması  bir kazanım sayılabilir.(!)
Bir ata sözü vardır. "Keçi can derdinde, kasap et arar" Birileri aday olmak derdinde, biz tek aday derdindeyiz.
Sayın Profesörüm, ben halk olarak ancak bu kadar düşünebiliyorum. Umarız daha az düşünür, bardağı elimden bırakır, rahat uyurum…

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.