Cabbar ŞIKTAŞ TÜRK FİLMİ SEYRETMİYORUZ ARTIK
Tarih : 2010-10-15
Tüm Yazılar

Cabbar ŞIKTAŞ



    Çocukluğumu Türk sinemalarını seyrederek geçirdim… Cüneyt Arkın, Kemal Sunal, Kartal Tibet, İlyas Salman, Şener Şen, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Türkan Şoray, Kadir İnanır vs. artistlerin başrol oynadıkları o muhteşem filmleri belki onlarca kere bıkmadan seyretmişimdir… 
    Şöyle algılanmasın ki, artık bende büyüdüm, adam oldum, bu filmleri tekrardan seyretmem… Elbette ki yine seyrederim, zevkle izlerim hem de… Ama çocukluğumda aldığım o tadı asla alamam…  Çünkü o zaman hiç derdim yoktu, sorumluluğum yoktu, üçte alacağım, beşte vereceğim, tasam, kederim, çekim, senet’im, siyasi kaygım, gelecek endişem ve en önemlisi memleket meselem yoktu… Şimdi var ve bu yüzden o güzelim özlemli filmleri izlediğimde yukarıda sıraladığım ve içinden çıkılmaz sorumluluklarım aklıma geldiğinde, seyrettiğim filmden tad alamamakta, ne Cüneyt Arkın’ın vurdu kırdısı beni coşkulandırmakta, ne de, Kemal Sunal’ın yaptığı komiklikler beni güldürmeye yetmektedir…   
    Hani insan büyüdükçe, küçülürmüş ya…
    Tamda aklımdan bu geçiyordu işte, insanın yaşı kemale erdiğinde dünyaya daha çok sarılır ve çocukluğuna geri dönermiş… Elinde tuttuğunu çocuk gibi kucağına alır, kimse almasın diye de üzerine abanır… İnsan yaşlanınca çocuklaşır, çocuklaştıkça hayata dört elle sarılmaya başlar…  Onurunu, gururunu düşünmeden, geçirdiği acı tatlı o günleri hiç aklına getirmeden, eline eğilmesi gerekenlerin eline eğilircesine bir yaşamın içinde bulur kendisini… Gençliğinde seyrettiği Türk filmlerini vakit öldürmek için bir daha seyretmeye başlar… O yaşta gelecek kaygısı sarar ve çoğu zaman ne yaptığını bilemez… Çocukluğu ile kemale ermiş yaşı arasında gider gelir çoğu zaman…
    Bizim ne film seyretmeye, nede çocuklaşmaya hakkımız yoktur…  Biz realitelerle uğraşmalıyız… Gerçekleri söylemeli, gerçekler ışığında yolumuza devam etmeliyiz… Ne birilerini mutlu etmek için didinmeli, nede her şeyi tozpembe göstermek için çırpınmalıyız…
    Filmler kimi zaman gerçek hayatta yaşanan olaylardan esinlenilerek yapılır, kimi zamanda hayal ürünü olarak senaryo edilir… Seyrettiğimiz tüm filmlerden mutlaka etkilenir, daha sonra o filmin içeriğini birbirimize anlatırız… Iğdır hayal ürünü bir film sahnesinden ibaret değildir… Hayal kuranlarımız var ama bunlar çoğunluğu teşkil etmezler… Çoğunluk gerçekçilikten yanadır… İnsanları aldatmaya yönelmek, olmayan bir şeyi olmuş gibi göstermek, yalan konuşmak kısa vadede itibar görse de, uzun vadede hiçbir etkileyiciliğinin olmadığı görülmektedir…
    İnsanları ötekileştirmek, ayrıştırmak, küçümsemek doğru bir yaklaşım değildir… Bu siyasetende yanlıştır. Beşeri ilişkilerde de yanlıştır… Maalesef üzülerek söylemeliyim ki, Iğdır’da bu çokça yapılmakta, ben sizden iyi bilirim baskıcılığı uygulanmaktadır…
    Bakınız beyler…
    Kim kimle hangi flörtü yaşar bilmem, benim bildiğim kişi sözünü mertçe, cesurca dile getirmeli, fikrini söylemelidir… Konuşmak için konuşulsun demiyorum, anlamlı ve dürüst konuşulsun istiyorum… Karanlık ilişkilerin, dün tu kaka dediğinizin, bugün bal tadı vermesinin altında yatan muammayı, yalakalık yapmak olarak nitelendirmesek de, izahının mümkün olmadığını düşünmekteyiz…
    Aklı evvellik yaparak, bu toplumu yönlendirmeye çalışanlar, şunu bilsinler ki, her akıl bildiği kadar yol alır…
    Sözüm ona topluma kanaat önderi olması gerekenlerin, kanaatsiz davranması halkımızın geldiği yeri gösteren en belirgin belgedir…
    Umarım ve dilerim ki, hatalarımızı gören ve kabullenen bir toplum oluruz…

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.

Kerbela

Kerbela Sayfası