Cabbar ŞIKTAŞ ANILARDA NAHÇIVAN
Tarih : 2023-11-08
Tüm Yazılar

Cabbar ŞIKTAŞ



ANILARDA NAHÇIVAN
 

Geçtiğimiz hafta Nahçıvan’ın tarihi Şark Gapısı gazetesinin şube müdürü değerli dostum Sebuhi Hesenov aradı ve ikimizin ortak dostu, Nahçıvan’ın yiğit vatan evlatlarından Genelkurmay Eski Başkanı Merhum Elman Abbasov’un yardımcısı Urfullah Gurbanov’un anılarını yazdığını ve bendende bir makale yazmamı isteğini iletti.  

Bende büyük bir memnuniyetle diyerek 1991 yılında başlayan ve hafızamda kaldığı kadarıyla Nahçıvan ve Azerbaycan anılarımı kısaca özetleyerek kaleme aldım.

Kitap için yazdıklarımı siz değerli okuyucularımla paylaşmak istedim.

BUGÜN 8 KASIM

Azerbaycan'ın 30 yıl Ermeni işgali altında kalan topraklarını özgürlüğe kavuşturduğu gündür. 

Nahçıvan anılarımı, bu kutlu Zaferin şehadet şerbetini içen yiğit askerlerimize, onların kıymetli ailelerine ve gazilerimize  atfediyorum. 

Başkomutan Cumhurbaşkanı İlham Aliyev'i, gardaşı Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'ı yürekten selamlıyorum. 

Zaferiniz daim olsun.

Bayramınız kutlu olsun. 

 

ABLUKADAKİ NAHÇIVAN
 

Tarihler 1991 yılını gösterdiğinde Nahçıvan SSCB’den henüz ayrılmış, abluka altındaki bir Özerk Cumhuriyet idi. Türkiye ile resmi sınırları açılmamış; doğalgazı, elektriği kesilmiş kısaca kendi kaderine terk edilmiş bir ülkeydi.

1991 yılının son aylarına doğru Türkiye ile Nahçıvan’ı birbirine bağlayacak olan Hasret Köprüsü yapılmaya başlamıştı.

İki kardeş ülkenin kucaklaşması için gece gündüz koşturuluyor, bir an önce Hasret Köprüsü bitirilmeye çalışılıyordu.

Köprünün yapılması için önce bir servis köprüsü yaptılar. Aras Nehri çok aktığında sular köprünün üstünden akardı. Bir gün ben de Aras Nehri'yle neredeyse aynı seviyede bulunan köprüden geçerek Nahçıvan topraklarına dahil olmuştum.  

Nahçıvan Azatlık Meydanı'na vardığımda yaşadıklarımın bir hayal olduğunu sanıyordum.

Ancak hepsi gerçekti. Ben, bir zamanlar bakmaya imtina ettiğimiz Rus topraklarında ve de Türk yurdu Nahçıvan’da idim.

Bir gece orada kaldım. Belediyede temizlik işçisi olarak çalışan Nise halamın misafiri olmuştum.

Ertesi gün de yine bin bir zorlukla Sederek Gümrük Kapısı'na gelmiş ve Türkiye’ye giriş yapmıştım.

Nahçıvan’da geçirdiğim o bir günde ilk öğrendiğim isim, hiç şüphesiz Haydar Aliyev ismi olmuştu.

Meğersem bu isim oldukça önemli bir isimmiş, koskoca Sovyetler Birliğinde Politbüro’ya yükselmiş, kim bilir belki de Türk olmasa imiş Gorbaçov’un yerine geçebilecek yeterlilikte birisiymiş…

Tabii ben bunları öğrendiğimde 20'li yaşlarımın başında, ilk gençlik zamanlarımdaydım.

Gençtim ama olayları kavramaya çalışmamın yanı sıra ulaşmaya da hevesliydim.

Aradan birkaç ay geçtikten sonra resmi ve gayri resmi gidiş gelişler hızlanmaya başladı.

Çünkü 1991 yılında Kızıl Ordu'nun Bakü’de Azatlık için meydanlara çıkan Azerbaycan Türklerinin üzerine tanklarla yürümesi ve yüzlerce Azerbaycan Türk’ünü katletmesinin üzerine Politbüro’daki görevini bırakıp Nahçıvan’a dönen Haydar Aliyev, Nahçıvan Özerk Cumhuriyeti Ali Meclis Başkanlığına seçilmişti. Görevi devralan Aliyev kolları sıvayarak abluka altındaki Nahçıvan’ı kalkındırmak ve sıkıntıları gidermek için Türkiye ile yoğun mesaiye başlamıştı.

1992 yılında soluğu Ali Meclis'te almıştım.

Hem de ziyaretçi girişinden içeri girmemiş, bilmediğimden, protokol kapısından Ali Meclis’e dahil olmuştum.

Dönemin görevlilerine Haydar Aliyev ile görüşmek istediğimi söyledim.

Üç beş dakika sonra muhteşem karizmasıyla karşımda duran Haydar Aliyev ile ilk görüşmemi yaptım.

İçeriye girdiğimde yaşımın çok genç olmasına rağmen ayağa kalkıp beni karşıladı.

Ben de hemen elini öptüm ve kendimi takdim ettim.

Bu esnada Nahçıvan Iğdır hattı stabilize yol olduğu için üstüm başım oldukça toz toprak bir haldeydi.

Ama hiçbir şey umrumda değildi.

Bir amacım vardı ve genç bir gazeteci olarak sorumluluk üstlenmiştim. Bir şeyler yapmam gerektiğinin farkına varmıştım.

Merhum Aliyev ile ilk görüşmemizin ardından artık yolu ezberlemiştim. Ayda 3-5 kez Nahçıvan’a gidiyor, Ali Meclis’te karizmatik lider Haydar Aliyev ile görüşüyor, alığım bilgileri harmanlayıp hem kendi gazetem Yeşil Iğdır’da hem de Türkiye’de o yıllarda çok etkili olan Milliyet gazetesine göndererek haberleştiriyordum.

Öyle bir alışkanlık yapmıştı ki, bazen Nahçıvan’a gitmeyi geciktirdiğimde, Ali Meclis'ten Iğdır Valiliği aranılarak çağrılıyordum. Sonrasında ben de zaman kaybetmeden hemen görev sahama gidiyordum.

1992 yılında Ermeniler kıpırdıyordu. Savaş çıktı çıkacak durumdaydı. 25 Şubat’ı 26’ya bağlayan gece Ermeniler Hocalı ve çevredeki yerleşim yerlerine saldırarak yüzlerce Azerbaycan vatandaşını katletmiş, elinde hiçbir silahı bulunmayan sivil halka karşı yapılan acımasız saldırılarını da sürdürmekteydi.

Bu tarihte ben Bakü’deydim. Olaylardan birkaç gün önce Karabağ’a gitmek için müracaat etmiştim fakat gidişime izin verilmemişti.

Bir iki gün sonra da Nahçıvan’a döndüm.

Ali Meclis'te Haydar Aliyev’in yanına vardığımda moralinin çok bozuk olduğunu gördüm.

Sayın Cumhurbaşkanım Karabağ’da durum vahim, Nahçıvan’dan Ermenistan’a bir savaş cephesi açılabilir mi, diye sordum.

Aldığım cevap çok ilginçti. Aliyev: bunu sana kim dedi, yok öyle bir şey, gücümüzü Karabağ’a göndereceğiz, eğer Ermeni Nahçıvan’a saldırırsa karşılığını veririz, dedi.

Ben de, Ermenilerin Sederek sınırına yığınak yaptığı duyumu var, bunu yerinde incelemek isterim, dedim.

Bir kağıt kalem aldı ve bir not yazdı.

Bunu Elman Abbasov’a ver, dedi.

1991 yılında  bağımsızlığını elde eden Azerbaycan’ın ilk milli ordusu Nahçıvan’da kurulmuştu. Milli ordunun genel kurmay başkanı da Elman Abbasov’du.

İmkansızlıklar içerisinde yaratılan milli ordu hem sınırları koruyor hem de iç huzurun sağlanmasında görev alıyordu.

İşte o zaman Merhum Elman Abbasov ve yardımcısı Urfullah Gurbanov ile tanışmıştım.

Bu görüşmenin ardından askeri cenahla olan diyaloğum oldukça derinleşmişti.

Nahçıvan’a ne zaman gitsem mutlaka karargaha uğruyor, Elman Bey'le görüşüyordum.

Nahçıvan’ın en zor günlerinde, iki vatan evladı ve diğer komutanlar hep birlikte Nahçıvan’ın düşmandan korunması için Haydar Aliyev’in direktifleri doğrultusunda görevlerinin başındalardı.

Karargaha giderek Haydar Aliyev’in yazdığı notu Elman Abbasov’a ilettim ve bir araç tahsis ederek beni Sederek ilçesi, Mil tepesi Ermeni sınırına ulaştırdı.

Bölgede gerekli incelemeyi yapıp, fotoğraflarımı çektikten sonra oradan ayrıldım. Haber, Milliyet gazetesi Türkiye ve Avrupa baskısında manşetten çıktı.

Aradan on gün geçtikten sonra Ermeniler Sederek’e saldırdı ve birçok vatan evladı şehit oldu.

Umummilider Haydar Aliyev eşsiz zekaya sahip bir kişiydi.

Öngörüsü oldukça yüksekti.

Gördüğü kişiyi asla unutmazdı.

Nahçıvan ve Azerbaycan’ın bağımsızlıktan sonra refaha kavuşması için inanılmaz mücadeleler verdi.  

Merhum Haydar Aliyev ile sayıyız görüşen yegâne gazetecilerden birisi olmak kendi adıma kesinlikle gurur vesilesidir.

Bu kitapta bana da yer veren Urfullah Gurbanov’a sonsuz teşekkürlerimi sunuyorum.

Vaktim olduğunda ben de Nahçıvan anılarımı yazacağım ve kesinlikle unutulanları hatırlayacak, geçmişi yad edeceğim.

Bizler o yıllarda hiç kimseden taltif almak için değil, inandığımız için Azerbaycan’ımıza hizmet ediyorduk.

Bugün olsa yine aynısını yaparız.

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.