Arslantürk AKYILDIZ Cumhuriyetimiz 94 yaşında..
Tarih : 2017-10-27
Tüm Yazılar

Arslantürk AKYILDIZ



Cumhuriyetimiz 94 yaşında..
               Öğr. Gör Arslantürk Akyıldız;
       Osmanlı Devleti üzerindeki planlarını gerçekleştirmek için olanca güçleri ile saldıran dönemin emperyalist güçleri, Türk Milletinin kahramanlık dolu direnişi sayesinde bu emellerini gerçekleştirememişlerdir. Türk kurtuluş savaşı ile verilen mesaj gayet net olarak ortaya konulmuş, her dilde “ Ya istiklal, Ya ölüm” parolası dağda, taşta, her yerde yankılanıyordu., Bu kadar büyük bir iradeyi ortaya koyan  Türk Milleti , vermiş olduğu olağan üstü mücadele ile , kendisini yok etmek isteyenlerin bütün planlarını bozmuş ve adeta onlara nazire yaparcasına da yeni devletini kurmuştur. 
           Mustafa Kemal Paşa önderliğinde kurulan yeni Türk devleti, güzel bir başlangıç yaparak,  özellikle son yıllarda yaşadığı acıların izlerini silmenin yolunu aramaya başlamıştır.  Osmanlı devletinin son  yıllarında oluşan “ Hasta Adam” imajı, artık ortadan kaldırılmalıydı. Başta, İktisadi, askeri, sanayi, eğitim, alanlardaki geri kalmışlığın ortaya çıkardığı acılı yılları, tekrar yaşamamak için alınması gereken tedbirlere yoğunlaşmıştı.
Osmanlı saltanatını elinde bulunduran hanedan mensuplarını, özellikle son yıllarda ortaya koydukları yönetim zafiyetleri, monarşi idarelerin çağdaş devlet yapısı ile uyuşamaması gibi çeşitli sebeplerden ötürü, bilhassa yönetim erkinin kullanılmasında ortaya çıkan engeller, yeni Türk devletinin çözmesi gereken en önemli mesele haline gelmişti.
        Bağımsızlığı için ne gerekiyorsa gözünü kırpmadan yapan, her türlü tehlikeyi göze alarak ispatladığı vatan sevgisi, bu konuda da çözümün tek adresinin kendisi  olduğunu ortaya koymuştur.   Canını ortaya koyarak, kanı ile suladığı bu topraklarda, yönetme iradesini kullanması en doğal ve doğru yol olarak kendini gösteriyordu. Bu yönetim şekli hiç şüphe yok ki Cumhuriyettir. Çağdaş, insan onuruna yakışan yönetim şekli olan, 94. Yıldönümünü kutladığımız Cumhuriyet yönetim biçimi, bu millete verilen en kıymetli emanet olarak yaşamaktadır.
          Bilindiği gibi, Cumhuriyet sözcüğü dilimize Arapça “cumhur” kelimesinden geçmiş olup; halk, ahali, büyük kalabalık anlamına gelir. Başka bir deyişle cumhuriyet, ulus egemenliğine dayanan bir devlet biçimidir. Bu devlet biçiminde temel ilke, devlet başkanı ile en üst yöneticilerin seçim yolu ile iş başına gelmesidir. Cumhuriyet kelimesinin Fransızca karşılığı “La Republique”, İngilizce karşılığı “The Republic”, Latince karşılığı ise “Res Republica” olup, kamuya ait olan, kamu malı anlamına gelir. 
        Osmanlı Devletinin son yıllarında, halkın yönetime katılması ile ilgili olarak bazı çalışmalar yapılmışsa da, amaca hizmet ettiğini söylemek pek mümkün olmamıştır. Tanzimat fermanından itibaren devam eden süreçte, özellikle Birinci ve ikinci Meşrutiyet hareketleriyle ortaya çıkan, Mebussan ve Ayan meclisleri ile bu istek, cılız da olsa şekillendirilmeye çalışılmıştır. Ancak hep saltanatın gölgesinde olan bu çıkışlar, amaca hizmet etmekten çok uzak bir seyir takip etmiştir. 
          30 Ekim 1918 yılın da imzalanan, adeta bir idam fermanı niteliğindeki Mondros Ateşkes Anlaşması sonunda Türk Milletinin, Mustafa Kemal Paşa’nın liderliğinde ortaya koyduğu millî direniş hareketi ile Cumhuriyete giden yolun  açılmaya başladığını görmekteyiz. Vatanın her tarafında artan istilacı,  işkâl ve katliamlara karşı, mahalli kurtuluş hareketi olarak ortaya çıkan milli mücadele, Mustafa Kemal Paşanın Samsuna çıktığı 19 Mayıs 1919 tarihinden itibaren daha sistemli bir hal almıştır. Bu süreçte Samsun- Havza- Amasya- Erzurum- Sivas ve nihayet Ankara güzergahında yapılan çalışmalar çerçevesinde, devletin gerçek sahibi olan Türk milleti, mücadelenin tam ortasına yerini almıştır.
Bu süreçte, neredeyse kurtuluş savaşı sonunda kurulacak yeni Türk Devletinin adı konulmaya başlanmıştır. Milletin kendisini yönetmesinin adı olan Cumhuriyete giden yol açılmıştır. Mesela; Amasya Genelgesi’nin, “Ulusun bağımsızlığını yine ulusun azim kararı kurtaracaktır.”
Erzurum Kongresi’nin, “Ulusal güçleri etken; ulusal iradeyi egemen kılmak esastır.” maddeleri ile, 23 Nisan 1920’de TBMM’nin açılmasıyla, meclisin millî iradenin tek temsilcisi haline getirilmesi ve millî egemenlik ilkesinin hayata geçirilmesi, 1921 Anayasası’nda, Egemenliğin kayıtsız şartsız millete verilmesi gibi gelişmeler örtülü de olsa, ileride cumhuriyet rejimine geçileceğinin somut göstergeleriydi.
        Hiç kuşku yok ki, Atatürk’ün kurtuluş savaşı sonunda kurulacak olan yeni devletin, eskiden olduğu gibi sıkıntılar, acılar ve sarsıntılar içinde kıvranan bir devlet değil, tam aksine, her sahada güçlü,  modern devlet ve modern toplum olmanın,  Cumhuriyet ile  mümkün olacağına inanması, bu rejimin Türk milletinin karakterine uygun olduğunu düşünmesi son derece etkilidir. 
        Mustafa Kemal ve arkadaşları bunu, halk için daha yararlı, halkın onur ve haysiyetine daha fazla yakışan bir sistem olduğunu düşündükleri için yapmışlardır. 
Zira Türkiye’de Cumhuriyet’in ilk yılları yani emekleme dönemlerinde; Rusya'da Stalin, Almanya'da Hitler, İtalya'da Mussolini  gibi diktatörlerin halk adına deyip de, halklarını felaketlere sürükledikleri, kendi kişisel hırslarını halkın istekleri gibi sundukları yıllardır. 
Bu dönemde Emperyalizme karşı başarı kazanmış, sadece kendi ülkesinde değil, dünyada büyük bir üne sahip olan Mustafa Kemal Paşa isteseydi, çok rahat diktatörlüğünü ilan edebilirdi. 
            Fakat o, yaptığı onur savaşında ve bütün devrimlerinde kendisini halktan hiçbir zaman üstün görmemiş, milletine hizmet etmeyi, en büyük erdem olarak kabul etmiş, zamanı gelince de yönetimi, asıl sahibi olduğunu düşündüğü halka vermiştir.
         Türkiye  Cumhuriyeti Devletinin geleceğe emin adımlarla yürüyen, birçok alanda gıpta ile bakılan, , güçlü, çağdaş, modern bir devlet olması, verilen bu kararın ne kadar isabetli olduğunu ortaya koymaktadır. Bundan dolayı günümüzde önemli olan Cumhuriyet’in yaşını kutlamakla birlikte, nasıl bir yönetim şekli olduğunu, var olan diğer rejimlerden farklarını, içeriğini, Atatürk’ün bu rejim konusunda neden bu kadar ısrar ettiğini bilip, yaşatılması gereğine inanmaktır.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.