Arslantürk AKYILDIZ İSLAM ALEMİNİN DİNMEYEN ACISI- KERBELA
Tarih : 2023-07-19
Tüm Yazılar

Arslantürk AKYILDIZ



İSLAM ALEMİNİN DİNMEYEN ACISI- KERBELA
 
Gam pare pare bağrını yandırdı dâğlar ile,
Ey  Ali- i Abâ bahçesinin kızıl lâlesi Hüseyn!
FUZİLİ
 
İslam tarihi birçok acı olaya sahne olmuştur kıymetli okuyanlarım. Hiç şüphesiz bunların en önemlilerini başında 10 Ekim 680 (Hicri 10 Muharrem 61) tarihinde, Bağdat’a 80 km. ,  Fırat’ın 25 km. Batısında yer alan, Kerbela da yaşanan faciadır. 
 
Hz.  Hasan’ın, Emevî Halifesi Muaviye’nin tertibi sonucu zehirlenerek öldürülmesi sonrasında, İmamet makamına geçen Hz. Hüseyin, yine Muaviye’nin iktidar hırsının hedefi olmaktan kurtulamamıştır. Ancak siyasi ve toplumsal sonuçlarından çekindiği için, Hz. Hüseyin’i doğrudan hedef almak yerine, oğlu Yezidi kendisinden sonra tahta geçirmenin hazırlıklarını yapıyor, diğer taraftan biatler alıyordu. 
 
Tahta geçirmek istediği yezit, halife olma vasıflarından çok uzak bir profile sahiptir. İslam’ın temel kaidelerini umursamaz, egolarının ve heveslerinin esiri bir hayat sürmesinden dolayı fazlaca da bir itibar görmüyordu. Nitekim bu durumu saltanata geçtikten sonra daha fazla kendisini gösterecektir. 
 
Nihayetinde Muaviye’nin vefatının ardından tahta geçen Yezit, saltanatını pekiştirmek için çok gaddar, sonu alınamaz bir hırsla davranmaya başladı. Dönemin önemli kişi ve aşiretlerinden aldığı biatlerle yetinmeyen Yezit, Hz. Hüseyin’den de biat almak için harekete geçti.. 
 
Elbette ki , Yezidin İslam dışı uygulamalarını bilen Hz. Hüseyin, bu biat çağrılarını her defasında geri çevirmiştir. Baskılar dahada artınca, Ailesi ve yakınlarının uğraması muhtemel saldırıları düşünerek, Hac vazifesini de yerine getirmek için Mekke ye geçiyor. Ancak burada da rahat bırakılmayacaktır. Hz. Hüseyin’in canına kastetmek için bir suikast timi, Yezit tarafından Mekke’ye gönderilmiştir.
 
Kan dökmenin, kötülük yapmanın, Allah tarafından yasaklandığı, haram kılındığı Mekke-i Mükerrem’de bu fenalığı yapacak kadar gözü dönmüş Yezid, hiçbir kural ve  yasak tanımamaktadır. Bu durumu fark eden İmam, kutsal beldede Allah’ın emrinin hilafına kan dökülmemesi için, Hac görevini yarıda keserek ihramdan çıkıyor. Birgün sonrada Mekke’den ayrılarak, ailesi ve yakınları ile Küfeye doğru yola koyuluyor. Zira Emevî saltanatından duyulan rahatsızlık ve Yezidin iktidara gelmesini kabul etmeyen Küfe halkı, birçok mektupla Hz. Hüseyin’e gelmesi için haber yolluyorlardı.
 
Bu ısrarlı davetler üzerine Hz. Hüseyin, durumu daha sağlıklı öğrenmek için amcasının oğlu olan Müslim b.  Akil’i Kufeye göndermiştir. 5 Şevval 60/7 Temmuz 680’de Kufe’ye ulaşan Müslim b.  kil, yaptığı çalışma ve gözlemler sonucunda, durumun iyi olduğunu, Küfeye gelebileceğini, mektupla Hz. Hüseyin’e bildirmiştir. 
 Ancak bu sırada Kufe’nin mevcut valisinin pasif olduğunu gerekçe gösteren Yezit, onu görevden alarak, yerine gaddar kişiliği ile meşhur Ubeydullah b. Ziyâd’ı vali olarak atamıştır.
 
  Yeni Vali hiç vakit kaybetmeden zalimane icraatlara başlayarak, halkı sindirmeye başlamıştır. Bu arada Müslim b.  Akil  de yakalanarak vahşi bir şekilde şehit edildi. 
 
Bütün bunlar olurken Hz. Hüseyin, ailesi ve yakınları ile birlikte Kufe’ye doğru yoldadır. Nihayet bu meşeketli yolculuğun sonuna gelinmiştir. Kadîsiye’ye 3 mil mesafede Ubeydullah’ın Hurr b. Yezîd et-Temîmî komutasındaki 1.000 kişilik öncü birlik ile karşılaşmıştır.  Durumdan Ubeydullah’ı haberdar eden Hurr b. Yezîd, aldığı emirle Hz. Hüseyin ve adamlarını çember içerisine alarak, zorla konaklattı.  Daha sonra , Hz. Hüseyin ve beraberindekiler, Kerbelâ’nın içinde bulunduğu Nineva’ya 2 Muharrem 61/1 Ekim 680’de sevk edildiler. Hz. Hüseyin’in Kerbelâ’da konaklanmasının ikinci gününde Ömer b. Sa’d  b. Ebî Vakkas 4.000 kişilik ordusuyla Hurr b. Yezîd’e destek olarak gelmiştir.
 
Hz. Hüseyin’e burada defaten yapılan, Yezide biat etmesi çağrılarına olumsuz cevap vermiştir. Yezit iktidarının yaptıklarının hiçbirisinin İslam diniyle bağdaşmadığını, Allah’ın gönderdiği din bir tarafa itilerek, bütün değerlerin ayaklar altına alındığı, zulmün, haksızlığın, kötülüklerin arşa çıktığı bu durumda, biat etmenin mümkün olmadığını belirtmiştir. 
 
Nihayetinde Yezit ordusunun saldırıya başlaması ile Hz. Hüseyin’in kardeşleri, yeğenleri, çocukları , sevenleri ve en sonunda kendileri vahşi şekilde katledilmiş ve şehadete ulaşmışlardır.  Adeta arşı titreten vahşet sonunda şehadet şerbetini içen 72 Allah dostu,   El-Gadiriyye köylülerince bir gün sonra defnedileceklerdir.
Bu acımasızca yapılan vahşet esnasında, boynundan okla vurularak şehit edilen Hz. Hüseyin’in altı aylık yavrusu Ali Esker’in kanını avucuna doldurarak, “ Bu kurbanımızı bizden kabul et Allah’ım” nidası , davanın ne kadar büyük olduğunun adeta nişanesidir. 
 
Bundan sonra geride kalan başta Hz. Zeynep ve İmam Hz. Zenelabidin olmak üzere, esir alınan Ehlibeyt ailesi çok çirkin muamelelere tabii tutulmuş, şehir şehir dolaştırılmış, türlü eziyetler çektirilmiştir. 
 
Ancak bu zulüm ebetteki karşılıksız kalamazdı. Nitekim İslam alemini çok kökten etkileyen ve daha sonraki birçok olayı tetikleyen bu vahşilik, yapanın yanına kar kalmamıştır. Hz. Hüseyin’in şehit edilmesinden sonra, ancak üç yıl iktidarda kalabilmiş olan Yezit,  bu sürede hiç rahat yüzü görmemiştir. Kendisine karşı ayaklanma ve olayla ardı ardınca devam etmiş, bunları bastırmak için Mekke ve Medine’yi dahi yakıp yıkmaktan, malları ve namusları yağmalatmaktan çekinmemiştir.
 
Yezidin bu yaptığı vahşet hiçbir zaman unutulmamıştır. Bu olaya tepki olarak Süleyman b. Sûrad’ın başlattığı Tevvâbûn Hareketi başarısız olsa da,   bu zalimlerin iliklerine kadar korkmalarını sağlamıştır. Bu kalkışmadan sonra, Muhtar b. Ebû Ubeyd es-Sakafî tarafından başlatılan, Kerbela’daki vahşetin öcünü alma hareketi başarıya ulaşmış ve olaya karışanların tamamı, bu büyük günahlarını canları ile ödemişler, hepsi bir bir yakalanarak ortadan kaldırılmıştır.  Yıllar sonra, 1400’ü yıllarda bölgeye gelen Timur, Yezidin mezarını darmadağın ettirmekle kalmamış, buraya yakın olduğu için Şam ahalisinin çoğunu kılıçtan geçirmiştir. 
 
NASIL ANMALIYIZ:
 
Arşı titreten ve etkileri asırlardır devam eden bu faciayı İslam alemi, her yıl büyük matem olarak kabul ederek, çeşitli etkinliklerle anmaktadır. Elbette ki Hz. Hüseyin başta olmak üzere 72 yakınının şehit olmalarındaki manayı iyi kavramalıyız. Zira dava, uğrunda canların severek verilecek kadar büyüktür. Dökülen o mübarek kanlar, İslam’ın raydan çıkarılma çabalarını sonuçsuz bırakmıştır. Adeta bu uğurda kendilerini kurban vermişlerdir. 
 
 O yüzden Kerbela şehitlerinin bu kutlu ideal uğruna ortaya koydukları duruşu iyi anlamalı ve gereğini yerine getirmeliyiz. 
  Birçok yerde olduğu gibi bölgemizde de her Muharrem ayı etkinlikleri yapılmakta. Ancak ne yazık ki, bazen amacı dışına çıkıldığı da gözlenmektedir.   Araçlarla şehir içinde uygunsuz saatlerde, yüksek sesle hoparlörlerden okunan mersiyelerin çevreyi rahatsız edebileceği hiç akla gelmiyor mu..?  Benzeri hoş olmayan hareketlerin, Aşura’nın manası ile ne kadar uyuştuğunu düşünmemiz gerekmiyor mu ..? Anma etkinliklerinde zaman zaman görüntü ve gürültü kirliliği ile çevreye verdiğimiz zarar ve girdiğimiz kul hakları akla gelmiyor mu.. ?
 
Hz. Hüseyin, şehadete giderken İslam’ın emrettiği zulme baş eğmeme, Temel hak ve Hürriyetlere saygılı olmayı, Kısaca, Allah’ın yarattığı en önemli varlık olan insana saygılı olunması gibi, temel   ilkeleri korumayı hedeflemiyor muydu...? 
 
Bu etkinliklerde, Hz. Hüseyin ve sevenlerinin şehadete giderken, taşıdıkları ideal ve ilkelere sadık kalıp, gereği gibi hareket etmek, o kutlu davaya daha yaklaşmamızın yolu olduğunu aklımızdan çıkarmamamız gerekmektedir.

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.