AKAY AKTAŞ,”YÜZLERCE DİL BİLİMCİ VE MATEMATİK DEHASI BİR ARAYA GELSE BÖYLE BİR DİL YAPAMAZ!.

Tarih : 2024-01-13 / Kategori : Kültür & Sanat

AKAY AKTAŞ,”YÜZLERCE DİL BİLİMCİ VE MATEMATİK DEHASI BİR ARAYA GELSE BÖYLE BİR DİL YAPAMAZ!.

             Türk dilinin önemi, emekli Türkçe öğretmeni gazeteci Akay Aktaş tarafından ilkokul öğretmenlerine anlatıldı.
       

     Aktaş, Kurtuluş İlkokulu konferans salonunda, Türkçenin kullanımı, Türk dilinin özellikleri konusunu örneklerle anlattı.

                   Akay Aktaş şunları söyledi: ”Ben burada anadilimizin sizlerin de özünde iyi bildiğiniz ve farkında olmadan kullandığınız Türkçemizin matematiksel özelliklerinden söz edeceğim.
   
           Türkçemize yalnızca edebi metinlerde değil hayatın her alanında özen göstermemiz gerek. Ve yalnızca kelime olarak değil, anlamı yerinde kullanma, mantığa uygunluğu da dahil. Bir filmde  gereği düşünüldü : -Sanığın beraatine diyor hakim, ve sanık mahkemeden çıkıp evine gidiyor. Olmaz. Diğerinde hakim soruyor sanığa: Adınızı öğrenebilir miyiz ne kadar kibar bir hakim. Onlarca defa mahkemem oldu. Hiç bir hakim bana böyle sormadı. Zaten günümüzde kimliği zabıt katibine verirsin o da yazar
 
              Türkçe’de noktalama, imla elbette ki büyük önem taşır. Ama kelimeleri yerli yerinde, cümlenin anlamına, anlatılmak istenen duruma göre kullanılması  daha önem taşır.
Ben burada Türkçe’nin temel kurallarından söz edeceğim
 Türkçe yoğun bir dildir, derindir. Kökü çok diplerde olduğundan, uzun yıllar içinde fazlalıklardan arınmıştır. Bir fikir kısa sözcüklerle rahatça anlatılabilir.
"Okutturdu" sözünü Farsça söyleyebilmek için kaç kelimeye ihtiyaç vardır mesela? 
7 mi ? 10 mu? 13 mü? 
 
Öyle kelimelerimiz vardır ki, bir İngiliz dilbilimci bir sayfa yazsa bile o anlamı çıkartamaz. 
"Türk dilinin yapısı matematikseldir. Türkçe okunduğu gibi yazılan, yazıldığı gibi okunan bir dil olduğundan bilgisayar için en yatkın dildir."
 
Dünyada, geçmişi 4000 yıl öncesine giden diller bir elin parmaklarını geçmez. Türkçe bunlardan biridir.
 1-Türkçe tasarrufu seven bir dildir. Yani laf kalabalığından hoşlanmaz. En az kelime ile anlatılması esastır. Hele öyle iç içe geçmiş cümlecikler ve –ve- ile bağlantılarından hiç hoşlanmaz
2-Önemsenen öğe yükleme yaklaştırılır. Yüklemden bir önceki kelime cümlede anlamın ağırlığını taşır.
3-Türkçe bu özelliği ile 70 bin kelime ile İngilizlerin 3 yüz bin kelimesinden kat be kat daha fazla meramını dileğini anlatabilir.
0-1-2-3-4-5-6-7-8-9 topu topu  10 rakam ile trilyonlar yazabiliriz. Do re mi fa sol la si do sekiz nota ile çok karmaşık melodiler kompozisyonlar yaratılır.
 
DİLİ GÜZEL KULLANMAK SANATLARIN EN GÜÇLÜSÜDÜR 
Dil yarası denir, gönül yarası denir, kafa yarası denmez.
Neden kafa yarası denmez?
Bunu açıklamak kolay değil; çünkü dili halk yapar ve kullanır. Dilbilimciler dil yapamaz, sadece dili inceler ve kurallarını belirler.
Dil kutsal bir varlık değildir; ama kutsal kavramlar kadar önemlidir. Dili güzel kullanmak, insanlar tarafından doğru anlaşılmak için gereklidir.
Güzel konuşan-birisi için, "Ne kibar adam, ne güzel konuşuyor." deriz. 
Düşüncelerini, duygularını, derdini, hikâyesini iyi ve güzel anlatmak isteyen herkesin dili güzel kullanmaya ihtiyacı var. Dili etkili ve güzel kullanmanın en kestirme yolu, onu kusursuz kullanan ustaları dinlemek, onların kitaplarını okuyarak öğrenmektir.  
 
TÜRKÇE MATEMATİKSEL BİR DİLDİR
Türkçe üzerine bir matematik modelleme ve bunun olası sosyal yansımaları üzerine bir zihin jimnastiği yapalım.
"Victor Hugo şiirlerini 40.000 kelime ile yazdı. Türkçe'yi en zengin kullananlardan Yaşar Kemal'in romanları 3.500 kelimeyi geçmez"  . Bu görüş haklıdır zira Türkçe'nin Fransızca'ya oranla daha az sözcük içerdiği doğrudur. İngilizce'ye, Almanca'ya, İspanyolca'ya oranla da daha az sözcük içeriyor. Ne var ki bu Türkçe'nin daha yetersiz bir dil olduğu anlamına gelmez! Çünkü Türkçe az sözcük ile çok şey anlatabilen bir dildir! Daha fazla sözcük içerse bunun kimseye zararı dokunmaz ancak, gereği yoktur.
  Türkçenin elimizdeki en  eski belgelerinde, değişik anlatım yollarından adlandırmalara gidildiği görülür: Yaş'tan türeyen yaşıl (yeşil),'sema' anlamına da gelen kök (mavi), boz, sarıg (sarı), . . . gibi sözcüklerin yanında, doğadaki belli nesnelere dayanan renk tonları büyük bir zenginlik gösterir: Vişneçürüğü, pişmişayva, camgöbeği, gülkurusu, narçiçeği, kavuniçi külrengi. . . gibi .
 Bu adlandırmalardan başka, açık yeşil, açık sarı, koyu yeşil, nefti yeşil, çimen yeşili, petrol yeşili, koyusarı gibi nitelemelerin yanısıra sapsarı, yemyeşil kıpkırmızı gibi pekiştirmelerden de yararlanılır.
 
Çünkü Türk doğanın kucağında yaşamaktadır. 
Haloğlu,dayoğlu,emmoğlu,bibioğlu…hepsine kuzen diyorlar şimdi. Ne kadar  yavan ve banal bir dil İngilizce.
Hele dayıcanı, emicanı, ağacanı, cancanı, dayıdostu ağadostu, anacan, balacan tanımlamalarındaki sevgiye söz yoğunluğuna bakar mısınız? Batı, hepsine yenge deyip çıkıyor işin içinden.
Türkçe’de anlamları sözlükteki tanımlar değil, kelimelerin cümle içindeki konumları belirler. Tam bu noktada, Türkçe’nin, referans olmak üzere sadece gerektiği kadarı sözlüklere alınmış, sonsuz sayıda kelime içerdiği bile öne sürülebilir.
(1)
İngilizce-Türkçe sözlükte “sick”, “ill” ve “patient”ın karşısında hep “hasta” yazar. Bu bağlamda ingilizce’nin üç kat daha fazla sözcük içerdiği söylenirse bu doğrudur. Ancak, aradaki farkların Türkçe’de vurgulanamadığı söylenmeye kalkılırsa bu yanlış olur: “doktor falanca beyin hastası olmak”, “böbrek hastası olmak”, “internet hastası olmak”, “filanca şarkının hastası olmak” “Senin bu düşüncene hastayım” arasındaki farkı Türkçe konuşan herkes bir çırpıda anlar.
Bunun nasıl olabildiğini görmek zor değildir. Bir kalem alıp, alt alta:
(2)
3+5= 
12+5= 
38+5= 
yazmak, sonra da bunları toplamak yeterlidir. Hepsinde aynı “+5″ yazdığı halde!
Sonuçlar farklı çıkıyorsa, Türkçe’de de hepsinde aynı “hastası olmak” ifadesi geçtiği halde sonuçlar farklı olacaktır. Türkçe’nin az araç ile çok iş yapmasının sırrı matematikte yatar. 0′dan 9′a kadar 10 tane rakam, artı, eksi, çarpı, bölü dört işlem işareti ve bir ondalık ayracı virgül, yani topu topu 15 simge ile sonsuz sayıda işlem yapılabilir. Türkçe de benzer özellikler gösterir.
Türkçe matematiğe dayalı olmaktan da öte, neredeyse matematiğin kılık değiştirmiş halidir.
Türkçe’deki herhangi bir fiilin çekiminin ve kelimelerin nasıl çoğul yapılacağının öğrenilmiş olması, henüz varlığı bile bilinmeyen, 5 yıl sonra Türkçe’ye girecek fiillerin nasıl çekileceğinin ve 300 yıl önce unutulmuş kelimelerin çoğullarının ne olduğunun biliyor olması demektir. Bu tıpkı birinci dereceden 2 bilinmeyenli bir denklemin nasıl çözüleceği öğrenildiğinde, sadece “x=6″, “y=23″ olan denklemlerin değil, aynı dereceden bütün denklemlerin nasıl çözüleceğinin öğrenilmiş olması gibidir.
Oysa sözgelimi ingilizce’de “go”, “went” olurken “do”, “did” olur. Çoğul ekleri için de durum aynıdır: “foot”, “feet” olurken “boot”, “beet” değil “boots” olur. Bunun tutarlı bir iç mantığı yoktur, tek çare böyle olduklarının bellenmesidir.
(Tūrkçe dünyanın en matematiksel dilidir.) 
 Yukarıda ingilizce bir örnek verdik. Bir de Almanca õrnekle destekleyelim.
Tūrkçe =yaptırdım.
Almanca =ich habe es machen lassen. 
Tūrkçe =yaptırttım
Almanca=ich habe es zu ihn machen lassen.
Bir eylemi biz bir sõzcük ile ifade edebiliyorken Almanca’da bir cümle kurmanız şart . 
Ne kadar hızlı ve pratik değil mi?
Elinizde bõyle hazine gibi bir dil varken bozmayın.
 
Türkçe’de, statik kelimeleri ezberlemek yerine dinamik kuralları öğrenmek gerekir. Türkçe’de neredeyse istisna bile yoktur. Olanlar da ses uyumu gereği “alma” olması gereken meyve isminin “elma” biçimine dönmesi gibi birkaç küçük istisnadır. Kurallar ise neredeyse, bu dili icat edenlerin Türk olduğuna inanmayı zorlaştıracak kadar güçlü ve kesindir. Bu noktadan sonra, anlatılanları matematik olarak formüle etmek, aradaki ilişkiyi somutlaştırabilmek açısından yararlı olacaktır.
1- Dün Ahmet camı kırdı.  
2 -Dün camı Ahmet kırdı.
3 -Ahmet dün camı kırdı.
4 -Ahmet camı dün kırdı.
5 -Camı dün Ahmet kırdı.
6 -Camı Ahmet dün kırdı.
Şimdi tablodaki cümleleri tek, tek ele alalım.
1. Cümle: dün Ahmet bir iş yaptı ve bu camı kırmak oldu.
2. Cümle: dün kırılan camı başkası değil Ahmet kırdı (suçlu Ahmet!).
3. Cümle: Ahmet’in dünkü işi camı kırmak oldu (belki önceki gün kitap okumuştu).
4. Cümle: Ahmet camı herhangi bir zaman değil, dün kırdı (yarın kırması gerekiyor olabilirdi).
5. Cümle: cam düne kadar sağlamdı, kırılmasının suçlusu ise Ahmet.
6. Cümle: camı Ahmet zaten kıracaktı, bunu dün yaptı.
Dikkat edilirse bütün öğeler yüklemle bağlantılıdır
Cümleyi oluşturan öğeler kesinlikle aynı kalırken (cam hep ‘i’ haliyle “camı” olarak kaldı; fiil hep 3. Tekil şahıs, di’li geçmiş zamanda çekildi, vb.) Sadece yerlerinin değişmesi cümlelerin anlamlarını da değiştirdi.
 Teknik açıdan mükemmel bir dil.
  Ziya Gökalp 
Aruz sizin olsun, hece bizimdir,
Halkın söylediği Türkçe bizimdir,
“Leyl” sizin, “şeb” sizin, “gece” bizimdir,
Değildir bir mana üç ad’a muhtaç.
Tam 100 yıl önce Kemal Paşazade Sait Bey’in yazdıkları ile bitirelim;
Arapça isteyen Urban’a gitsin,
Acemce isteyen İran’a gitsin
Frengiler Frengistan’a gitsin
Ki biz Türk’üz, bize Türkçe gerekir!
Haber: Zeki Şıktaş

Foto Galeri
AKAY AKTAŞ,”YÜZLERCE DİL BİLİMCİ VE MATEMATİK DEHASI BİR ARAYA GELSE BÖYLE BİR DİL YAPAMAZ!. AKAY AKTAŞ,”YÜZLERCE DİL BİLİMCİ VE MATEMATİK DEHASI BİR ARAYA GELSE BÖYLE BİR DİL YAPAMAZ!. AKAY AKTAŞ,”YÜZLERCE DİL BİLİMCİ VE MATEMATİK DEHASI BİR ARAYA GELSE BÖYLE BİR DİL YAPAMAZ!.

Facebook Beğenenler

Yorum yapılmadı!

Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanabilirsiniz.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.

Kerbela

Kerbela Sayfası