En hüzünlü olduğum aylar sonbahar ve Muharrem ayıdır… 
Sonbaharda sanki içimden bir şeyler kopar gibi olur… Muharrem’de ise, Hz. Huseyin şahadetini düşünür, Kerbela acısını yüreğimde hisseder, ortak olur ve ağlamak isterim… Muharrem ayında maneviyat yüklü olur içim… Allah’a daha çok sığınmak gelir içimden… Günahlarımı Muharrem’de daha çok hatırlarım… Hz. Huseyin’e ağlarken, kendime de ağlarım…
Kötü haber tez yayılır misali, yakın arkadaşım Aygün Eroğlu’nun babası, ve Benim Rahmetli Babam H. Salih Şıktaş’ın çok yakın dostu, Rasim Eroğlu’nun vefatının hemen ardından ölüm haberini işittim…
O an, bildiğim hayatı, bir film şeridi gibi geldi geçti gözümün önünden…
Rasim Ağabeyim bizim ailemizin bir ferdi gibiydi… Uzun yıllar hastalıklarıyla mücadele eden babama, Prof. Dr. Dursun Akdemir’le birlikte, Erzurum’da göz olmuş, kulak olmuş,  koluna girmiş, başucunda beklemişti Rasim Ağabeyim…
Vefatını duyduğumda üzülmüş ve ardından yazacaklarımı düşünmeye başlamıştım…
Cenaze henüz kaldırılmamıştı, ancak evinin altındaki işyerinde taziyeler kabul edildiğinden isteksiz bir vaziyette gittim taziyeye… Yarım saat olmadan babamın varisi ağabeyim  aradı ve gazeteye gelmemi söyledi…
Beraber gittiğimiz, Ramazan Hoşhaber ve Ali Varol’la birlikte gazeteye döndüğümüzde, Ağabeyim H. Sabri Şıktaş’ın yüzünü pekiyi görmemiştim ve hiç beklemediğim bir haber almış oldum…
Ağabeyim, Babamdan geriye kalan tek yadigâr, ailemizin tek büyüyü, sessiz, sakin, kendi halinde bir yaşam biçimine sahip, kimsenin kalbini kırmayan, iyiliği çok seven, dostluk ve arkadaşlığa aşırı önem veren biricik amcamızı kaybettiğimizi söylediğinde dona kalmıştım…
Oysa Erzurum’a tedaviye gittiğinde sapasağlamdı… Akciğer hastası olarak gitti, Midesinden ameliyat oldu ve narkozdan bir daha da uyanamadı…
Ölümünden bir gün önce telefonla konuştuğumuzda, doktorlar ameliyat olmaya ikna etmeye çalışıyorlardı. Büyük oğlu Hacı Şıktaş, ikna edemez bir halde iken,  tam üstüne ben aramıştım… Gündüz Güneş ve kayınpederi Fikret Hacıkasımoğlu amcam da yanlarındaydı… Amcam H. Resul Şıktaş’ın, sanki içine doğmuştu ve bana: “Oğlum bunlar ameliyat ol diyorlar, bilmiyorum ama sen ne diyorsun” dedi… Bende: “Ol amca bir şey olmaz, Doktorlar işlerinin uzmanı, ameliyat gerektiği için istiyorlar” dedim… Amcam: “Peki bu ameliyatın ölüm tehlikesi var mı” dedi… Bende: “Hayır amca öyle şey olur mu?” dedim… Amcamın son sözü, “Peki tamam dedi” ve telefonu kapadı…
Oysa ben ertesi gün Rasim ağabeyimin cenaze törenine katılmak üzere hazırlanıyordum… Arkadaşlarla sözleşiyor, yarın Rasim Ağabeyimin cenazesinin kalabalık olması gerektiğini söylüyordum…
Çünkü Rasim ağabeyimde, amcam gibi yardımsever, vatansever, dostluk sever bir insandı… Kim ne talep etse tüm imkânlarını sonuna kadar zorlar, yardımcı olmaya çalışırdı…
Ne düşünüyordum ne oldu…
Her anın bir hükmü var işte…
Ben Rasim Ağabeyimin cenazesine katılmayı düşünürken, biricik amcamın cenazesiyle uğraşmaya başladım…
Yüce Allah her iki sini’de rahmet eylesin…
Ruhları şad, mekânları cennet olsun…

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.

Kerbela

Kerbela Sayfası