Ekrem BAYDAR KİM UTANSIN?
Tarih : 2007-10-01
Tüm Yazılar

Ekrem BAYDAR



Okulun açılışının ilk haftasıydı boş bir dersimizde oturmuş hem sohbet ediyor hem de benim dilimleyerek paylaştırdığım elmayı yemeye başlamıştık ki; öğretmenler odasının kapısında yaşlı bir kadın yarım yamalak Türkçesiyle utangaç bir tavırla içeri girmek istediğini belirtince bizlerde hemen içeri buyur ettik gösterdiğimiz koltuğa zarar verir düşüncesiyle itina ile oturdu. Eliyle kurumuş dudaklarını sildi tam konuşmak üzereydi, ben; hemen sordum "buyur nene hoş geldin, sana nasıl yardımcı olabiliriz” dedim, tekrar eliyle ağzını siler gibi yapıp konuşmak istedi ama çok heyecanlanmıştı. Belkide ilk defa bir okula geliyor, birkaç öğretmenle konuşacaktı. "tamam, nene hele biraz dinlen sonra konuşalım” dedim Bizlerde o arada elmadan birer diş kıtlamış yiyorduk. Kadın 65-70 yaşlarında üstü başı perişan, oldukça bitkin uzun yıllar önce alındığı belli olan elbiseler, belinde eski bir şal, ayağında bizlerin kara lastik dediğimiz tabanı yırtık bir ayakkabı ve tabandan yırtılmış, çoraplardan görünen çatlak çatlak tabanları, hepimizin gözünden yıllarca silinmeyecek bir fotoğraf oluşturmuştu. Kalın çizgilerle buruşmuş suratı, gözlerindeki engin derinlik vede mahcupluk, belliki çok yıllar önceden geliyordu. Duruşu, oturuşu ile de hanım hanımcık olduğunu göstermeye çalışan yaşlı bir kadın… Heyecanı geçince sordum. "evet, teyze şimdi söyle bakalım ne istiyorsun?" O utangaç tavrını bozmadan yine o bozuk Türkçesiyle "eğer mümkünse izin verin benim kızım üç gün sonra okula gelsin" O arada Yücel bey "okul açılalı daha bir hafta olmadı üç gün izin niye" diye sorunca kadın caaaz önce yutkundu, diyeceği kelimeler boğazına düğümlenmiş bir türlü çıkmıyordu sanki, kısık ve mahcup bir sesle "kızımın ayakkabısı yok, ağabeysi çalışmaya gitmiş, üç gün sonra gelecek. O gelin-ceye kadar, okula gelemeyecek değince o anda ağzımızdaki elma parçaları taş gibi midemize oturmuş, onun bütün acıları yüreğimizi param parça etmişti. Yanımızdaki öğretmenlerimizden Zehra ve Esra hanımın gözleri çoktan yaşarmıştı. Yücel beyde hemen cebinden çıkardığı yirmi milyonu uzatarak o yirmi milyonla gözyaşlarını kapatmaya çalıştı ne mümkün… Bende kadına adres vererek "söyle kızına bu adrese gidip benim adımı versin ne ihtiyacı varsa alsın dedim. Kadıncağız pek Türkçe bilmediği için yüzüme bakınca, ben benim dediklerimi anlamadığını anladım. Ve kadına; bu sefer Kürtçe konuşunca, biraz sevinerek "Allah sizden razı olsun, Allah sizi başkalarına el açtırmasın" diyerek ayağa kalktı ve dizleri üstüne yere çöktü, ben yorgunlukla ve yaşlılıktan yere çömeldiğini zannettim meğer yere çömelerek ayağımızı öpmek istedi. O ayaklarıma kapanmadan ben onun ellerine sarıldım, omuzlarından tutup kaldırarak "aman nene ne yapıyorsun, bizler senin çocuklarınız" dedim. Benim Kürtçe bildiğimden de cesaret alarak yemin ederim ki dedi. “Çoğu kez yavan ekmek ya da domates ekmek yiyoruz. Çok uzun zamandır ağzımıza et değmemiştir. Bazen tatlı çay ile ekmek yiyoruz. Ne yaparsın oğul fakirlik işte” deyip koltuğa yığıldı kaldı. O kadının yaşlı gövdesiyle yere çömelip ayaklarımızı öpmeye kalkması bana koskoca Ağrı dağının üstümüze yıkılması gibi geldi. İşte asıl o anda bizimde en az onun kadar yüreğimiz parçalanmış perişan olmuştuk. Arkadaşlar ellerinde kalan elma parçalarını masaya bırakarak odadan çıkmaya çalıştılar. Yaşlı, çaresiz, gururlu, ama sırf çocukları için gururunu hiçe sayan bir kadının ağladığını gördünüz mü hiç. Nede iri taneli oluyor gözyaşları… Kim bilir kaç defa, kaçıncı defa akmıştı o gözyaşları. Bir ekmek için, bir kilo et için, bir ayakkabı için… Yokluğunu yoksulluğunu anlatırken çok utanmıştı. Utanması gereken bizlermiyiz, yoksa bütün çilesini, yokluğunu, yoksulluğunu 60-70 yıllık bir ömre sığdıran o kadın mı; bilemiyorum. Hisseder gibi oluyorum. Belki sizlerinde yüreği da-raldı gözleri ıslandı, farkında olmadan ama oh olsun canıma değsin, çünkü sizden önce ben ağlamıştım, yüreğim daralarak hem de canlı canlı bire bir yaşayarak. Umarım sizinde, benimde o kadınında her damla gözyaşı sizi bizi menfaatleri uğruna ırkçılık yapıp birbirimize düşürmeye çalışanların suratında birer şamar gibi patlar. “Tüm halkımızın Mübarek Ramazan Bayramını canı gönülden kutlarım...”

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.

Kerbela

Kerbela Sayfası