ET, SURİYELİLER, SAĞLIK, EĞİTİM, NAHÇİVAN KAPISI


Geçtiğimiz günlerde Cumhurbaşkanı ve Ak Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan artan gıda fiyatları ile birlikte ekran karşısına geçerek Tarım Kredi Kooperatiflerinde 30-40 kalemde indirime gideceklerini, kuzu eti ve dana etinde % 30-35 oranında indirim yapacaklarını belirtmişti.

Tarım Kredi Kooperatiflerinde halkın beklentisini karşılayacak bir indirim olduğu söylenemez. Kaldı ki reyonlarda et hiç olmadı.

PEKİ ET FİYATLARI DENİLDİĞİ GİBİ DÜŞER Mİ?

Tarım Kredi Kooperatifi devletin resmi bir kurumu. Sattığı ürünlerin bir kısmını kendi adına fason ürettiriyor. Başka markaları ise fabrikalardan satın alıp mağazalarında satıyor.

Sonuçta kâr marjını ne kadar düşürürse düşürsün aldığı fiyatın altında satması mümkün değildir.

Doğal olarak markete gidenler ya ürün bulamadılar ya da buldukları ürünlerin diğer kurumsal marketlerle fiyatları hemen hemen aynı gibiydi.

Zaten bunun dışında bir şey beklemek de yanlış olurdu. Maliyet yüksek olduğu sürece ürünler de pahalı olmak zorunda.

Et kendiliğinden yükselmiş değildir. Bir hayvanın kesilecek seviyeye gelebilmesi için yediği yemin, veteriner giderlerinin, mazot, elektrik, işçi giderlerinin düşmesi lazım ki et fiyatı da düşsün.

Mesela Tarım Kredi Kooperatifi kendi ürettiği gübreyi, kendi adına fason ürettiği gıda ürünlerinin fiyatını düşürüyor mu ki başka fabrikalardan aldığı ürünlerin de fiyatını düşürsün.

Ben 10 yıl önce Avrupa’dan gebe düve aldığımda 2.500 Euro’ya almıştım. 10 yıl sonra bugün sorduğumda 2.600 Euro olduğunu söylediler. Pazarlık yapılsa yine 2.500 Euro’ya alınabilir.

10 yıl önce Türkiye’de bir gebe düve 7.000 - 9.000 TL aralığındaydı. Şimdi bir gebe düve 40.000 - 45.000 TL aralığında.

Hesap ortada. Avrupa’dan et alıp Türkiye’de ucuza satma şansı yok gibi.

Et Balık Kurumu varsayalım ki Avrupa’dan karkas veya canlı et alıp, piyasaya ucuza sürecek. Yani sübvanse ederek ucuza satabilir.

İyi güzel de o zaman bu aradaki farkı ülkemizdeki işletmelere destek olarak aktarsak etin fiyatı daha doğru düşürmüş olmaz mıyız?

Bu destek politikasıyla hem yerli işletmelerimizi batırmamış oluruz hem de dışa bağımlılıktan kurtulmuş oluruz.

Aksi halde yine işletmeler batar, yine sil baştan yeniden hayvancılığı geliştirmek için didinir dururuz.

Diğer bir alternatif şu olabilir.

Mesela ben yurt dışından hayvan alacak olsam Tarım ve Hayvancılık Bakanlığının belirlediği ülkeler dışında hayvan alamam.

Hastalıktan ari, karşılıklı anlaşmalar vs. bir dünya prosedür var.

Ama bir bakarsınız ki hatırı sayılır birisi hayvancılıkla alakalı hiçbir ticari anlaşmamız olmayan bir ülkeye gemiyi yanaştırmış, on binlerce hayvanı doldurup ülkemize getirmiştir.

Geçtiğimiz yıllarda bu ve benzeri olaylar çok yaşandı. Hiç kimse hiçbir şey soramadı, konuşamadı, feryat edenlerin, iflas edenlerin, dişi anaçlarını gözleri yaşlı kesenlerin varlığı bile umursanmadı.  

Demem o ki kuyunun suyu kendinden olmalıdır. Taşıma suyla kuyu doldurulmaz.

Hayvancılık, tarım veya tarım ürünleri üretimi kendi ülkemizde olmalıdır. Taşıma suyla değirmen döndürülmez.

Betona gömülen paraların binde biri tarım ve hayvancılığa gömülmüş olsaydı bugün dünyanın, ekonomisi en iyi ülkelerinden birisi bizim ülkemiz olurdu.

Buğday almak için savaştaki Rusya ve Ukrayna’nın kapısında nöbet tutmazdık, fahiş fiyat artışları olmazdı.

Ancak tarım ve hayvancılıktaki yanlış politikalarımız yerli tohumu da yerli üreticiyi de yok etti. Ve halen çözüme yönelik adım atılmayıp suni tedbirlerle gün kurtarılmaya çalışılıyor.

Üretim yapan fabrikaları, para kazanan kurumları satıp marketçilik yapmak bizi kalkındırmaz.

GELECEĞİMİZ SURİYELİLERE EMANET

Eskiden ülkemizin geleceği gençlerimize emanetti.

ATATÜRK gençliğe hitabesinde öyle demişti.

Ama şimdi durum değişti.

Arap kökenli Suriyeliler 81 vilayetimizde yarınımızı şekillendirmek için hem vatandaş yapılıyor hem isim ve soy isimleri değiştiriliyor, hem de inanılmaz bir hızla üreyerek ülkedeki nüfus yapısını değiştirmeye doğru gidiyorlar.  

Suriyeliler başta olmak üzere vatandaşlık alanlar da dahil edilmek üzere, vatandaşlıktan çıkarıp ülkelerine göndermez isek, 20 yıl sonra Türkiye bizim olmadığı gibi bizim için de güvenli bir ülke olmayacaktır.

Şu an itibariyle hiçbir Suriyeli, Afgan Avrupa’ya gitmek için çaba sarf etmiyor.

Onlar Türkiye’ye yerleşirken, Türkler yurt dışına kaçmanın yollarını arıyorlar.

Yani yersizler geldi, yerlileri kaçırıyorlar.

MHP’ye göre diğer partileri hiç saymıyoruz. Peki MHP’nin daha çok milli olduğunu varsayarsak bu yaşanan hadiseler karşısında MHP’nin bu derin sessizliği sizleri de meraklandırmıyor mu?

Eskiden bizde ağır abiler şöyle derdi.

“Sizin bilmediğiniz şeyler var.”

Bu sözü duyduğumda 15 yaşındaydım.

Şimdi 54 yaşındayım halen bilmediğim şeyler varsa demek ki ben halen büyümemişim.

Tamam kabul ettim, bilmiyorum. İyi de gördüğümü ne yapayım? Gördüklerimi de yok mu sayayım?

Allah sonumuzu hayır etsin.

Geçenlerde bir video izledim, adam diyor ki ben 3 gün önce cezaevinden çıktım. Suçum ne biliyor musunuz göçmen kaçakçılığı, ben bu göçmenleri yabancı ülkelere gönderiyorum. Türkiye’yi boşaltıyorum beni cezaevine atıyorlar.

Elbette gülünerek izlenen bir video ama, ağlanacak halimize gülüyoruz.

Birçok şey iyi gitmiyor.

Bir kısım tuzu kurular, bir kısım işi tıkırında olanlar, bir kısım makam sahiplerinin işi gücü iyi diye tüm ülkenin işi gücü iyidir diyemeyiz ki.

SAĞLIK YARALI

Sağlık kaza geçirmiş hasta misali. Ne pansuman yapılıyor, ne ameliyata alınıyor, ne tedavi ediliyor.

Sağlık, sedyede kendi haline bırakılan hasta gibi inleyip duruyor.

İşin ilginci hem doktor inliyor hem de hasta.

Ama kimse de çıkıp sorun nedir diye sormuyor.

Birincisi sağlıkçılarla hükümetin barış imzalaması gerekmektedir.

İkincisi basiretli yöneticilerin işbaşına gelmesi gerekmektedir.

Üçüncüsü sağlık birimleri ekonomik yönden desteklenmelidir.

OKUL MÜDÜRLERİ

Eğitim sisteminde aksaklıklar yok diyemeyiz.

Müfredatta yapılan sık değişiklikler, sınavda barajın kaldırılması, haliyle eğitimde kalitenin daha çok düşmesine sebep oldu.

Ama okul müdürleri tüm bu olumsuzluklara rağmen okullarında yapacakları azimli çalışmayla eğitim kalitesini artırabilirler.

Başarılı öğretmenleri ödüllendirmeli, işini kaytaran öğretmenlerin ek ders almasına izin verilmemeli, her ne kadar veliden katkı alınmayacak dense de küçük meblağlar destek alarak okulun giderlerini karşılamaları gerekmektedir.

Aslında evlatlarını teslim ettikleri tüm öğretmenler birilerinin telkinini beklemeden sabırla ve azimle öğrencilerini daha iyi yetiştirmelidirler.

Valimiz, Milli Eğitim Müdürümüz ve okul müdürlerimiz de gayretli öğretmenlerimizi ödüllendirmelidirler.

1 EYLÜL’DE NAHÇIVAN KAPISI AÇILMALIDIR

Yaklaşık 3 aydır Nahçıvan kapısı kapalı olduğu için Iğdır’da ticari hayat büyük oranda durdu.

Haftalardır siftah etmeden işyeri kapatan esnaf, Nahçıvan kapısı bir süre daha açılmazsa halimiz haraptır serzenişinde bulunuyorlar.

Iğdır’daki ticaret tarladan ürün çıktığında hareketlenir.

Bu yıl beklenen hareketlilik maalesef ki olmadı.

Bir de sonbaharda “el dağdan indiğinde” yani yaylacılar hayvanlarını dağdan indirdiğinde ticaret hareketlenir.

Tarımda yakalanamayan ticari hareketliliğin el dağdan indiğinde yakalanmasını ümit ederiz. 

Henüz yorum yapılmadı!

Bu içerik için yorum yapılmadı. Yorum yapmak için aşağıdaki formu kullanınız.

Yorum Yaz!

E-Posta adresiniz yayınlanmayacaktır.
* İşareti olan alanlar gereklidir.

Kerbela

Kerbela Sayfası